Ahmet Ayhan Çitil, İbrahim Halil Üçer, İhsan Fazlıoğlu, Ömer Türker, Tahsin Görgün
İhsan Fazlıoğlu: Müsaadenizle şöyle bir soruyla başlayalım: “İnsan nedir?” ve bir şekilde tanımlanan “insan için iyi, doğru ve güzel nedir?” sorularını yanıtlamadan yükümlülük kavramı üzerine konuşabilir miyiz? Buyurunuz.
Tahsin Görgün: Evet, bir defa mükellefiyetten bahsetmek için itibarların oluşması gerekir ve biz ancak taayyün etmiş itibarlar içerisinde tekliften ve mükellefiyetten bahsedebiliriz. Bu anlamda itibarların mevcut olması meselenin bir tarafı, ayrıca onun açığa çıkması ve fark edilmesi diğer tarafıdır. Bu itibarlara bağlı olarak konumlar ve konumlar içerisinde de mükellefiyetler ortaya çıkar. Dolayısıyla insan nedir veya insan ne ile olur? sorusuna bir cevap vermeden insanın mükellefiyetinin ne olduğu veya ondan da hareketle insanın mükellef olup olmadığı sorusu gerçekten de cevaplanamaz. Bu biraz da insanın varlık düzeni içerisindeki yerini ifşa edebilen bir cevapla doğrudan irtibatlıdır.
Ömer Türker: Mükellefiyet kavramını biraz açmak için bir varlığın kendisini bir şeyle mükellef hissetmesinin ne anlama geldiğini konuşmak gerekiyor. Zira hayvanlarda da mükellefiyete benzer durumlar var. Yani bizim mükellefiyet olarak adlandırmadığımız bir görev bilinci var. Mesela bir anne hayvan aynen insanda olduğu gibi yavrusuna karşı sorumluluk sahibi. Hatta bazı memeli canlılarda, bazı kuşlarda oldukça karmaşık bir toplumsal düzen görmek mümkün. Mesela çocuklara bakmak için av sırasında sürünün bir üyesini geride bırakıyorlar. Hayvanların da insanlara benzer hiyerarşileri var. Sırtlanlardan olduğu gibi sürü üyeleri sürüdeki konumlarına göre sorumluluk üstleniyorlar. Başarıları, mevkilerine etki ediyor, terfi edebiliyorlar. Üyenin cinsiyet ve imkânlarına göre en yüksek rütbe neyse ona doğru ilerleyebiliyorlar. Bu bağlamda biz insanlar toplumsal ya da bireysel mükellefiyetlerini diğer canlılarda görülen benzer durumlardan ne noktada ayrıştıracağımızı belirlemeliyiz. Mükellefiyet dediğimiz şey, bir görev bilinci mi yoksa daha insânî olduğunu düşünebileceğimiz ve başka bir canlıyla paylaşmanın mümkün olmadığı bir anlam mı?