Sanat ve ahlâk geniş anlamda pratik aklın tezâhürleridir. Sanat beceri gerektiren insan eylemine delalet ederken, ahlâk beceri türünden olsun veya olmasın doğrudan insan fiilinin yerleştiği çerçeveyi, normatif formu ifade eder. Bu bağlamda hiçbir insan pratiği ahlâkın dışında düşünülemez. Geniş anlamda ahlâkla ilgili bir kavram olan mükellefiyet külfetle aynı kökten bir kelime olup zahmet ve sorumluluk yüklenme demektir; yani mükellefiyet bize zahmet verdiren, emek çektiren yükümlülükler anlamına gelir. Özü gereği beceri veya hüner gerektiren sanat da bize emek çektiren bir pratiktir. Dolayısıyla sanat iki türden yüklenimin, kelime anlamı itibariyle, emeğin bir araya gelmesidir. Birinci türden emek ikinci türden emek’in ahlâkî formunu oluşturur. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. İkinci türden yüklenim bedene emek çektirirken, birinci türden yüklenim nefse emek çektirir. O yüzden, ahilikte olduğu gibi sanat erbabının aynı zamanda ahlâkî bir teşekkül oluşturmaları tesadüf değildir. Bu sanat erbabı ayakkabı, kılıç gibi bir kullanım eşyası yapmayı veya mücevherât türünden bir süs eşyası yapmayı ahlâkî bir eylem olarak görmüşler ve onu sâlih amel kavramı içinde değerlendirmişlerdir.