David Hume’un İnsanın Doğası ve İnsan Zihni Kitapları Üzerine

Dursun Çiçek

Dursun Çiçek



Batı düşüncesi bağlamında Kilise içinde başlayan rasyonalizm, bunun tezahürü olarak yeni insan fikri ile ilgili oluşturduğu zemin, bu zemin üzerine inşa edilen insan telakkileri ve ardından başlayan insan merkezli hareketler, Aydınlanma sürecini ve bugünü anlamada önemlidir. Eşya ve hadiseleri aşkın bir iradenin değil de ondan bağımsız bir biçimde insanın aklı ve imkânlarının belirlemesi olarak tanımlayabileceğimiz hümanizm, aslında yeni bir insan kurgusunun da imkânını oluşturur. Nitekim 13. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar süren yoğun insan eksenli tartışmalara bakıldığında bu çok rahat biçimde görülebilir.

Ancak bu tartışmaların farklılıklarına ve çeşitliliklerine rağmen temel bir ortak zemini vardır. Birincisi aşkın olanla irtibat fikrinin bertaraf edilmesi, ikinci olarak da insanın aklının, zihninin ve kendinden kaynaklanan imkânlarının belirleyici olması… Hümanizmle birlikte merkeze konan insanın nitelikleri (bir bakıma isim ve sıfatları), gelecek dönemlerde matematik ve fizik zeminde oluşturulan doğa ve sanat fikri ile de örtüşür. Aşkınsallık ve içkinsellik insana atfedilirken, yeni insan, düşünen, zihni ve doğası olan mekanik bir varlıktır. O, bu haliyle bir özne’dir.

Descartes’la birlikte var olması nesneleşen insanın düşünmesi öncelenir. Düşünen insan, genel anlamda varlığın öznesi, merkezi ve belirleyicisi olur. Varlık düşünen insan tarafından adeta yeniden kurulur ve tanımlanır. Bir başka deyişle varlığın nitelikleri insan tarafından yeniden belirlenir. İnsanın özne olduğu bir bağlamda tabii olarak tüm varlık (Tanrı dâhil, âlem, dünya) nesnedir. Sürekli şüphe halinde olan insan, aşkın veya metafizik bir ilkeye ihtiyaç duymaz. Ancak burada “düşünen insan” tüm insanlığa ve insanlara değil belli bir kesime tekabül eder. Adı üstünde “düşünen insan” bir tanımlılık ve sınırlılıktır. Düşünemeyen veya düşünmeyen insanlar ve varlıklar ise düşünen insanlara tabi olur. Dolayısıyla artık insanların çoğu bırakın özne olmayı bir seyirci konumunda kalır. 

Aşkınlığını yitiren insanın tarihi, evrimci bir bakışla yeniden kurulur. Başka bir deyişle insan, geçmişi ile yeniden kurulur. İnsanın doğası tartışmaları bu hengamede ortaya çıkar. Batı düşüncesi bakımından cennetten kovulan insan, kavgacı, hırslı, aç gözlü, kavgacı, bencildir. Dolayısıyla bu, insanın yeni doğasının da zeminidir. Düşünen ve zihni olan insan ise üst insandır. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun