İmam Râzî et-Tefsîrü’l-kebîr’de yüce Allah’ın “De ki: Ruh, Rabbimin bir işidir” sözünün tefsirinde şöyle demiştir: Bil ki zarûrî bilgi, işte burada, insanın “ben” sözüyle işâret ettiği bir şeyin bulunmasıyla meydana gelir. İşaret edilen şey ya cisim olur ya araz olur ya bu ikisinin toplamı olur ya bu ikisinden başka bir şey olur ya da bu ikisinin ve üçüncü şeyin bileşiminden meydana gelen bir şey olur. Birinci kısım hakkında şöyle denilir: İnsan cisimdir ve bu cisim ya bu özel bünyedir ya bu bünyeye dâhil bir cisimdir ya da onun dışında bir cisimdir.
İnsanın bu özel-duyulur bünye ve bu cisimsel-duyulur yapıdan ibaret olduğunu söyleyenler, kelâmcıların çoğunluğudur. Bize göre bu görüş batıldır; zira bedihî bilgi, bu cüssenin parçalarının, büyüme ve solma, irileşme ve zayıflama, organlarından birinin fazla olması ya da eksilmesi bakımından artarak ve eksilerek değişimiyle meydana gelir. Şüphe yok ki değişen ve başkalaşan, sabit ve kalıcı olandan başkadır. Ayrıca herkes sarih aklıyla ve her bir organının kendisine izafe edilmesiyle birlikte hükümde bulunur. Böylece “başım”, “gözüm”, “elim” der. Muzaf, muzafun ileyhten başkadır. İnsanın, “kendim”, “zâtım” sözüyle beden kastedilir. Zira bir şeyin kendisiyle, tıpkı herkesin “ben” sözüyle işâret ettiği zâtı kastedildiği gibi, aynı şekilde onunla beden kastedilir. Çünkü insan bazen bedeni ölü olmakla beraber diri olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar” (Âl-i İmrân, 3/169). Yine şöyle buyurmuştur: “Bu azap, onların sabah akşam sokulacakları ateştir” (Ğafir, 40/46). Şöyle de buyurmuştur: “Tufanda boğuldular ve ateşe atıldılar” (Nuh, 71/25). Bunlar gibi, insan ile bedeninin başkalığına delâlet eden ayetler çoktur. Çünkü dünyadaki Hintliler, Rumlar, Araplar, Acemler gibi tüm fırkalar ve Yahudiler, Hristiyanlar, Mecusiler, Müslümanlar ve diğer dinlerin müntesipleri ölüleri adına sadaka dağıtırlar ve onlar için hayır duada bulunurlar. Şayet onlar bedenin ölümünden sonra diri kalmasalardı, onlar için sadaka dağıtmak ve dua etmek abes olurdu. İşte bu deliller insanın cisim olmadığına ve insanın duyumlanabilir olmadığına delâlet eder. Çünkü insanın hakikati yüzey ve renkten başkadır. Oysa görülebilir olan her şey yüzey ve renktir. Böylece, duyulur bir cisim olması şöyle dursun, insanın hem cisim olmadığı hem de duyumlanabilir olmadığı sabit oldu.