Giriş
Politeia1 diyaloğu ittifakla Platon’un baş eseri kabul edilir. Bunun nedeni kapsayıcı içeriğinin yanı sıra Sokratesçi olarak bilinen diğer diyalogların aksine bizi sonunda muğlak ve muallakta bırakmamasıdır. Ele aldığı adalet meselesini tüm cihetleriyle tartışarak sonuca bağlar ve bunu yaparken felsefe, bilim, sanat, din, toplum, siyaset, kültür dahil pek çok katmanı birlikte ve iç içe ele alan kendine özgü bir yapısallık sergiler. Diyalogların metin olarak kurgusal birer senaryo oluşuysa bu yapısallığın bize bir muhatap olarak hitap ettiğini gösterir; çünkü sahneye konulan oyun bizâtihi philosophia olarak biz okuyucularını her şeyden önce izleyici konumumuz itibariyle sorgulamamız gerektiğini hatırlatır. Platon’da felsefe Aristoteles sonrası anlaşıldığı şekliyle yapılan değil, olunan bir terk (eksodus) ve arınma (katharsis) faaliyeti olduğu için, cehaleti (amathia) ve cehaletin verdiği ruhu kaplayan marazdan kurtulma, metin üzerinden muhâkeme yoluyla mümkün olmayan yine tümüyle ruhsal bir dönüşüm gerektirir.
Bu makale itibariyle ele almaya çalışacağımız Politeia diyaloğundaki bölüm Thrasumakhos ve Sokrates arasında geçen tartışma bağlamında adaletin nasıl ele alındığı ile ilgilidir. Bu anlamda da bu kısmın kendisi küçük bir Sokratesçi diyalog işlevi görecek bütünlüğe sahiptir. Sonrasında sırasıyla Glaukon ve Adeimantus’un şeytanın avukatlığına soyunarak Sokrates’e daha geniş bir şekilde meseleyi açmaya teşvik eden eleştirileri doğrudan hakikate (alethêia) dayalı bir site-devlet/şehir (polis) modeli yaratılmasına vesile olur. Böylece adaletin işleyişinin hakikat kökenine doğru özellikle bilginin sınıflandırılmasını takiben meşhur mağara istiaresi ile derinleşen diyalog, hayatın tüm alanlarını kat ettikten sonra nihayet ölümden sonrasını da kapsayacak kozmik bir çerçeve çizerek çok katmanlı yapısı tıpkı büyük boyutlu ve kalabalık kompozisyonlu bir resim gibi tamamlanarak sonlandırılır.