İmâm Mâtürîdî’de İnsan Özgürlüğünün Temel Unsurları: İrade, Kudret ve Kesb

Sami Turan Erel

Sami Turan Erel



1.

İnsanın fiillerinin nispet edilmesi gereken özne Allah mıdır insanın kendisi midir? Bu, kelâm tarihinin başlangıcına kadar geri götürülebilecek olan insanın özgürlüğü tartışmasının temel sorusudur. Erken dönemden itibaren kelâmcılar bu soruya çeşitli cevaplar vermişler ve cevapları doğrultusunda gruplara ayrılmışlardır. Öyle ki iki uç görüşü temsil eden Cebriyye ile Kaderiyye doğrudan bu soruya verdikleri cevaptan isimlerini almıştır. Bunlardan birincisi insanın fiilleri hakkında insanın kendisine herhangi bir etkinlik tanımazken, ikincisi ise bu fiillerin Allah’ın müdahalesine kapalı olduğunu kabul etmiştir. Tarihsel süreçte ikinci görüş Mu‘tezile tarafından güçlü bir şekilde savunulurken, birincisi, ikinciyi savunanların kendi görüşlerini savunmayanları yererek nispet edeceği bir fırka anlamına hapsolmuştur.

Öte yandan erken dönemde bazı kelâmcılar bu iki karşıt görüşten birini savunmanın açmazlarını görmüşlerdir. Buna göre insanın fiillerinin nispet edileceği öznenin Allah olması halinde insan ile fiili arasındaki ilişki nasıl açıklanacaktır? Söz konusu öznenin insan olması halinde ise ilgili fiil karşısında Allah’ın kâdir–i mutlaklığı nasıl anlamlandırılacaktır? Uzlaşmacı bir yola meyleden bu kelâmcılar tarafından insanın bir fiilinin hem insanın kendisine hem de Allah’a nispet edilmesinin mümkün olduğunu savunan üçüncü bir cevap üretilmiştir. Ebu Hanife’ye (ö. 80–150/699–767) kadar geri götürülebilen bu düşünceye göre insanın fiilleri yaratma (halk) yönüyle Allah’a, kesb yönüyle insana nispet edilmelidir. Bu açıdan kesb anlayışı, insanın fiillerinin açıklanmasında merkeze Allah’ın kâdir–i mutlaklığını alırken söz konusu fiiller hakkında insana da alan açan bir yaklaşımdır. Başka bir deyişle bu sayede hem Allah’ın yaratmasında bir sınırlamaya gidilmemiş hem de insan kendi fiili hakkında söz sahibi edilmiş olmaktadır. Ebu Hanife’den sonra Dırâr b. Amr’la (ö. 200/815) birlikte daha yaygınlık kazanan bu fikir onun akabinde hem Ebu’l–Hasen el–Eş‘arî (ö. 324/935–6) hem de Ebû Mansûr el–Mâtürîdî (ö. 333/944) ve her ikisinin müntesipleri tarafından derinleştirilerek bir teori halinde savunulmuştur. Böylece Ehl–i Sünnet kelâmcıları tarafından insan özgürlüğüne ilişkin mutedil bir açıklama getirmeye çalışmışlardır. İmam Mâtürîdî ise Ehl–i Sünnet içerisindeki görüşler arasında daha dengeli bir yaklaşımı ortaya koyma gayretinde olmuştur.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun