“Gerçeği, Tamamıyla Gerçeği, Sadece Gerçeği…”

Ahmet Demirhan

Ahmet Demirhan



Edebiyat tarihinde genelde alafranga züppeyle özdeşleşmiş Felâtun tipiyle hatırlanan Ahmet Mithat son zamanlarda özellikle Müşahedât ve Karı Koca Masalı’yla başka bir gözle değerlendirilir. Bunlardan ilkinde yazılan romanı kahramanlarıyla tartışan, buna göre romanı düzenleyen ve yaşayan bir Ahmet Mithat’ı da roman kahramanı olarak buluruz. Bu haliyle Müşahedât yazarını arayan roman olarak vaktinden evvel gelmiş postmodernist anlatı biçimine sokulur. Karı Koca Masalı’nda da, romanın başından itibaren okuyucusunu muhatap alarak onun yazardan ne beklediğini gündeme getirir ve kimi zaman muhayyel okuyucusunu konuşturarak onunla anlatı üzerine hasbihal eder. Karı ile koca ise ancak sonda gündeme gelir ve Ahmet Mithat, okuyucusunun “Muharrir Efendi masal bitti mi?” sorusuna, “Onlar ermiş muradına ...” tarzı bir cevap vererek metnini kapatır. Bu roman da hikayesini anlatamayan bir roman olarak takdir görür.

Oysa bu gözle bakılacak olursa Ahmet Mithat’ın diğer romanlarında da benzeri unsurlar bulunabilir. Meselâ Paris’te Bir Türk’te, hiç gitmediği halde, sadece haritalar ve şehir planları üzerinden bildiği bir Paris’i, romanının merkezi kılar; üstelik kenti bilenler tarafından Paris’e hiç gitmediğinin şaşkınlıkla karşılandığını övünerek aktarır. Aynı şekilde Ahmet Metin ve Şirzat, iki farklı tarihsel zamanı bir kurgu içinde birleştirmesiyle dikkat çekicidir. Demek ki postmodernist anlatı temelinde Ahmet Mithat’a yeniden dönüşlerde romandan ne anladığına bakmadan anlaşılamayacak eksik kalacak bir şeyler vardır.

Ahmet Mithat’ın eski temâşâ biçimlerini, özellikle meddah tarzını romanlarında sürdürdüğü iddia edilir. Bu durum da romanın serencâmı için bir kıstas olarak kullanılır. Yani, meddah tarzı romandan bekleneni engelleyen, en azından geciktiren bir husus olarak sunulur. Böylece geçilmesi belki de mukadder olan bir evre geçilmiş; Ahmet Mithat, gerçeğe, tamamıyla gerçeğe, sadece gerçeğe doğru bir seyrin ortaya çıkmasına bir zemin sağlanmış yazar olarak görülür. Gerçekçi romana yaklaşan ilk isim olarak anılan Halid Ziya, Hikâye adlı eserinde, ona kendi hissesine “isabet eden şükranı arz” ederken, “bugün derece–i kemâlini bularak tarîk–i hakîkîye giren” romanın “bizde görülenlerin derecesinde” kalmadığını belirtme gereğini bu nedenle duyar. Roman gerçekçilik yoluna girmiştir, ancak bu yeterli değildir. Gerçeklik oradadır ve ona doğru gidilecek daha yol vardır.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun