Ehl–i Hak şöyle dedi:
Eşyânın hakikatleri sabittir.
Onlara ilişkin bilgi sabittir.
Sofistlerin düşündüğünün aksine.
Ehl–i Hak, üç tâifedir. Birincisi, ilmelyakîn sahipleridir. Bunlar ednâ (aşağı) mertebede olanlardır. Kendisinin ve âlemin varlığıyla Hakk’ın varlığına istidlâl edenlerdir. Mesela bende ilim sıfatı var, benim ilmim hâdistir. Hakk’ın dahi ilim sıfatı var. Hakk’ın ilmi kadîmdir. Benim kudretim var. Benim kudretim hâdistir. Hakk’ın dahi kudret sıfatı var. Hakk’ın kudreti kadîmdir. Aynı şekilde bende olan irade hâdistir. Hakk’ın iradesi, kadîmdir vs.
İkincisi aynelyakîn sahipleridir ki bu, evsat (orta) mertebede bulunanlardır. Bunlar da ilim, irade, kudret ve sıfât–ı saire hakkında deyip kendisini ve âlemi Hakk’a mazhar görür.
Üçüncüsü, hakkalyakîn sahipleridir. Bunlar, âlâ (yüksek) mertebede bulunanlardır ki bunlarca fâil ve mevsuf ve mevcûd Hakk’tır, Hak’tan gayrı yoktur. İşte bu kitabı tasnif eden Ömer Nesefî hazretleri, bu âlâ mertebede bulunanlardandır.
“Eşyânın hakikatleri sabittir.” Bu bapta üç mezhep vardır. Biri der ki; hakâik, ilm–i ilâhîde mahzun olan malûmâttır ki o malûmâtın suveri ile yani sûretleriyle vucûd–ı ilâhî tecelli etti. Bu görülenler, o suverdir. Bunlar sâbit değildir, ancak o suverin hakâiki (hakikatleri) olan malûmât sabittir. Çünkü suver, tahallül ve tegayyür eder (sûretler, çözülür ve başkalaşır).