Bilin ki bunlar temelde iki çeşittir: Akıl sahibi mükellefin kesbi ve akıllı olmayanın kesbi. Akıl sahibi olanlar melekler, cinler ve (ehliyet bakımından) kısıtlı olmayan, ergenlik çağına ulaşmış insanlardır. Akıl sahibi olmayanlar ise hayvanlar, çocuklar ve bunama, akıl hastalığı gibi bir kısıtlılığı bulunanlardır. Bunların fiilleri ittifakla teklifin dışındadır; çünkü bunlar akıldan, temyizden, kulluğu algılama sıhhatinden ve bilgisinden, tam olarak mükellef tutuldukları şeye niyet etme halinden çıkmışlardır. Onlardan teklifin kaldırılması ile bu işlerden kaçınma ya da bunları yerine getirme konusunda kendilerinden talepte bulunulmamasını; va‘d ve va‘îdin, sevap ve cezanın, ödül ve yerginin ortaya çıkmamasını kastediyoruz. Buna karşılık çocuğun ve akıl hastasının velisine, hayvanın sahibine ya da görevlisine gerekli olan, cinayetin tazmini, telef edilen şeyin ödenmesi, erş bedeli, maldan gereken zekât gibi şer‘î hükümlerin düştüğünü söylemiyoruz. Ancak çocuk ve akıl hastasının velisi için bunları yapmanın gerekli olması, çocuğa ve akıl hastasına yönelen bir emir ya da hitaptan dolayı değildir; bu, onlardan başkası üzerine düşen bir mükellefiyettir.
Teklifin mânâsı ve fukahânın mükellefi mükellef olarak nitelerken ne kastettikleri hakkında2
Biliniz ki teklifin aslı, içinde —yapılmasında ya da terk edilmesinde— kul için külfet ve meşakkat olan bir şeyin ilzâm edilmesidir. “Seni büyük bir şeyle mükellef tuttum”, “Zeyd zor bir iş ile mükellef oldu” kullanımlarında olduğu gibi.