1.
Üniversite, ait olduğu toplumun kendine ilişkin şuurunu temsil eder. Türkiye’de üniversite mevcut haliyle kurulurken, bir cihetten böyle bir şuuru/yönelişi temsil ediyordu: Garp medeniyetini üstlenmeye yönelmiş, medenî milletler arasında yer almaya niyetlenmiş olan Türkiye’nin, toplumu garp medeniyetinin başarıları ile tanıştırarak, modern dünyada, medenî bir şekilde yaşamayı öğretmek, üniversitenin vazifesi olarak belirlenmişti.
Bu vazife, verili şartlarda Türkiye’nin, en azından 1930’lu yıllarda mevcut olan uluslararası düzende kendisine öngörülen yeri kabul ederek, bunu kendi toplumuna da kabullendirmesi anlamında bir farkındalığa tekâbül etmektedir. Bu haliyle Türkiye’de üniversite, Batı merkezli bir dünya düzeninde varlığını sürdürebilmesinin muktezasınca hareket ederek, toplumu Garp dünyasının tesirine açık hale getirerek, bunun üzerinden mevcut bütünün parçası olmaya yönelen Türkiye’nin bu talebine denk bir fonksiyon üstlenmişti.
Bu fonksiyon muhtelif dönemlerde muhtelif şekillerde eleştirilse de hiçbir zaman, hakiki mânâda bir müzakerenin mevzusu haline getirilmemiştir. Mevcut haliyle üniversite modernleşen/batılılaşan veya batılılaşmaya gayret eden Türkiye’nin bu gayretine refakat etme döneminin bütün özelliklerini taşıyor. Üniversite yakın bir geçmişe kadar tamamen ve bugün de büyük ölçüde Türkiye’nin yaşadığı ve kendi toplumuna da yaşattığı olağanüstü şartların hem vasatı hem de vasıtası olagelmiştir. Bu haliyle üniversite, Batı dünyasındaki üniversiteler gibi araştırma ve geliştirme üzerinden değil, eğitim ve öğretim üzerinden vazifesini yapmaya çalışmış; bu çerçevede insanlara meslek, devlete ihtiyaç halinde istihdam edebileceği memurlar yetiştirme fonksiyonunu icra etmiştir. Bu anlamda da herhangi bir mükellefiyet üstlenmemiştir.