Fazlıoğlu: Bismillah… Bir önceki Teklif sayımız bilgiyle ilgiliydi. Devamı olarak bu sayıda bilimi konuşacağız. Teklif’in bilgi sayısında da ayrıntılı bir şekilde ele aldığımız üzere, bilginin çok çeşitleri var. Başına çok çeşitli sıfatlar getirebiliriz: Dinî, tarihî, toplumsal, doğal, matematik bilgi vb. Şimdi üzerinde duracağımız ise ‘bilimsel bilgi’. Belki öncelikle ‘bilim’in bir sıfat olarak ‘bilgi’nin başına geldiğinde bilgiyi nasıl dönüştürdüğü ve bilgiye nasıl bir anlam kattığı üzerine konuşarak başlayabiliriz.
Görgün: Bilim dediğimizde yaygın olarak bir yönteme bağlı problem çözme faaliyetlerini ve bunun sonuçlarını kastediyoruz. Kısaca bilimsel bilgi, mâkûl bir şekilde –yöntemli olmak ile mâkûliyeti eş anlamlı olarak kullanabiliriz burada– problem çözme faaliyeti olarak temayüz ediyor. İnsanlar, toplumlar ve hatta kurumlar problemlerini çözerek varlıklarını sürdürürler. Problem çözmenin bir tane yolu yoktur. Her problem çözme faaliyeti, bilimsel sıfatını taşımaz. Bunlar arasında bilimsel olma sıfatını hakkeden, kısaca mâkûl olan, yani bir usule bağlı olandır. Böyle olunca iki önemli cihetten meseleye yaklaşmak mümkün oluyor: Bunlardan bir tanesi “süreç olarak bilim”. Yani “problemler nasıl ortaya çıkıyor, problemlerin çözümüyle alâkalı yöntemler nasıl teşekkül ediyor, bu yöntemler problemleri çözmede nasıl kullanılıyor? Daha ötesi aynı problemin birden fazla ifadesi ve çözüm yolu olabilir mi?” gibi sorular burada önem arz ediyor. Diğeri ise sonuç olarak bilim ile alâkalı. “Sonuç olarak bilim” dediğimizde belirli yöntemlerle elde edilen çözümlerin, yani sonuçların, tedvin edilmiş halini kast ediyoruz ki biz onlara kabaca disiplin diyoruz. Özellikle üniversitelerde ana bilim dalları, bilimler vesaire dediğimizde genellikle müdevven olan ilimleri kastediyoruz ve onların eğitim ve öğretim faaliyetiyle alâkalı konular bilimin bu tarafıyla alâkalı hale geliyor.
Fazlıoğlu: Dinî nesneler de bir ‘yöntem’le bilmenin konusu olduğunda bir bilim olabilir: Hadis bilimi, fıkıh bilimi gibi değil mi?
Görgün: Tabii ki…
Fazlıoğlu: Dolayısıyla yöntem, o nesnelerin bilgisinin rasyonalitesini veriyor. Ancak biz yöntem anlamında bilimi mi konuşacağız? Çünkü o zaman toplum bilimleri, dinî bilimler, dil bilimleri, biçimsel/formel dediğimiz matematik bilimler vb. tümüne değinmemiz gerekiyor. Bir de elbette maddî dünyanın rasyonalize edilmiş örgütlü bilgisi, yani doğa bilimleri var. Ayrıca kurum olarak bilimi de konuşabiliriz. Konumuzu iyi tayin edemediğimiz zaman hepimiz kendi birikimimiz açısından meseleye yaklaşabiliriz. Bu nedenle bütünde ortaya bir anlatı çıkmayabilir; çok dağınık kalabilir. Kanaatimce, başlarken bir karar vermek gerekiyor: Yöntem olarak bilimi mi konuşalım? Bu bize ‘dinî bilimler’ dediğimizde, ‘bilim’in anlamını vermeyi sağlar. Ne demek bu? Ama bugün ‘bilimsel bilgi’ dediğinizde yaygın olarak anlaşılan doğa bilimleridir. Değil mi? Yani beşerî ve toplumsal bilimler değil, doğa bilimleri daha çok… Tüm bunları dikkate alarak konuşmamız gerekiyor; bir de kurum olarak bilim…
Görgün: Tabii, müzakerenin başında olduğumuz için nereden başlayacağımızı belirlemeden, neyi konuşacağımızı tayin etmek zor olduğu gibi, neyi konuşacağımızı belirlemeden de nasıl konuşacağımızı tayin edemeyiz. Şimdi mukaddime aşamasındayız. Her şeyden önce niye biz bilim diye bir konuyu tartışacağız? Bizim üzerinde durmamız gereken noktalardan birisi de bu. Mesela Türkiye’de bir üniversite, yükseköğretim dediğimiz bir kurum var ve orada müesses faaliyetler mevcut ve orada çok sayıda ana bilim dalları... ‘O ana bilim dallarının ortak paydası nedir?’ sorusunun cevabı –en azından benim görebildiğim kadarıyla– açık değil.
Fazlıoğlu: Bu bir sorun.
Görgün: Dolayısıyla zaman zaman konuştuğumuz bilimlerin birliği gibi bir sorun her zaman her yerde karşımıza çıkıyor. Farklı farklı disiplinler olduğu halde bu farklı disiplinlerin hepsine bilim olma sıfatını veren nedir, bu sıfatı biz nasıl belirleyeceğiz? Bunu hem mevcudu, yani şimdiye kadarki sürecin son ucunu ve bu sürece refakat eden tartışmaları dikkate alarak, hem bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlarla bağlantılı olarak ama aynı zamanda geleceğe matuf olarak da konuşmamız münasip olacaktır. İsterseniz hemen bir tespitle başlayalım: Bugün biz bilim olmadan hayatımızı idame ettiremeyiz; bu noktada bir şüphe yok. Ama tam da bu nedir ve hangi ön şartlar sağlanırsa, kendisiyle irtibatımız üzerinden hayatımızı idame ettireceğimiz bir bilime sahip olmuş oluruz?