Teklif dergisinin 10. sayısında modern sanatın estetize edilerek öncelikle bir manevî bilim, sonrasında bir metafizik haline getirilerek dinin yerine ikame edilme çabasını, diğer deyişle tinselleşme sürecine giden yolu, ele almıştım. Bu kez bu yazının devamı olarak din yerine ikame edilen modern sanatın kendine özgü amelî bağlamını nasıl oluşturduğuna, söz konusu amelî etkinliklerin bir dinî eylem gibi geliştiğine hatta onun yerini almayı hedeflediğine değinecek, sanatsal eylemin giderek bir dindarlık biçimini almasının göstergelerine işaret edeceğim.
Birkaç yazıdır sözünü ettiğimiz modern dönemdeki iyilik, güzellik, yücelik kavramlarıyla; insanların, toplumların ve milletlerin hayatlarında karşılaştığımız, gördüğümüz, bildiğimiz iyilik, güzellik ve yücelik kavramlarını birbirinden ayırt etmemiz önemli. Burada tartıştıklarımızın bir işi sanatlı yapmak, güzel yapmak, sâlih amel çerçevesinde yapmak, edepli yapmak, hakkını vermek, erkanına, ölçüsüne ve mihengine göre yapmak gibi hususlarla karıştırılmaması gerekir. Bir insanın ibadette, alışverişte, evini yaparken, şehrini kurarken hüsnü muhafaza ilkesi çerçevesinde hareket etmesi, öncelikle onun sanatsal kaygısı değil; onun aidiyetinin, imanının, hayatının ve inandığı ilkelerin gereğidir. Sanat, dinin uzantısı olduğu gibi sanatsal olarak nitelenecek ameller de dindarlığın uzantısıdır. Öyleyse sanatın hayatın içinde olması ile hayatın sanat haline gelmesi başka durumlardır. Modern sanat; mutlak bilgiyi, kendinde güzeli kabul etmez. Dolayısıyla güzellik nesnel değildir. Klasik bir gelenekte ne sanat ne de sanatkâr değer üretir. Güzelin, iyinin, doğrunun araç olması, amelin de araç olmasını zorunlu kılar. Hatta bu bağlamda model insanlar da araçtır. Çünkü güzel de iyi de doğru da bir tecellidir. Bir ibadet, bir iş, bir iyilik, tamamlayıcı ve bütünleyici unsurlarına indirgenemez.
Modern süreç, sözünü ettiğimiz tecellinin kaynağıyla mihenginin değişmesine yol açar. Geleneklerde var olan müteâl Varlık ile irtibatlandırılan tecelli, modern süreçle birlikte insana indirgenir. İnsanın her şeyin mihengi olmasıdır asıl mesele… Ancak buradaki insan, eşref-i mahlukat, halife insan değil; bizatihi kendi kendini kuran öznedir.
Çünkü bu durum, başta insan olmak üzere onun tecelli ve tezahürlerinin de mutlaklaştırılmasına yol açar. Nitekim modern sanatta/estetikte güzel, iyi, yüce araç değil amaçtır ve hepsi de rasyoneldir, insânîdir. Model özneler için, bir şeyin kültürel ve sanatsal olması amaçtır.