Seçilenlerin Tarihi Sömürülenlerin Antropolojisi

Bilal Toprak

Bilal Toprak



“Ademle Havva’nın Cennet’te öncesiz sonrasızcamışcasına mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız Batının soluğu bize gelmeden önce. Bu soluk bize ne zaman geldi? Bu soluk geldiği için mi değişmeye başladı yüzümüz? Bozuldu ve bir maskeye dönüştü. Dağlarda bilinmeyen bir bitkiyi yiyip de ondan gizli ve sürekli zehirlenmeyle yüzünün biçimini ve yaşamasının anlamını yitiren bir varlığa mı dönüştük.”

—Sezai Karakoç, Yitik Cennet

“Allah bizi bizden öncekilerin tarihini bilmeye muhtaç kıldı, tıpkı onların kendilerinden öncekilerin tarihini bilmeye muhtaç olması gibi ve tıpkı bizden sonrakilerin bizim tarihimizi bilmeye muhtaç olacakları gibi.”

—Câhız, Kitabu’l–Hayevân

“Geç on sekizinci yüzyılda antik İbraniler, Grekler ve Romalılar tarafından kaydedilmiş olan şeyler dışında hemen hemen Mısır ve Orta Doğu hakkında hiçbir şey bilinmemekteydi. Onların alfabeleri okunamadı, yazıları ve sanat çalışmaları incelenmedi ve büyük ölçüde toprakta gömülü olarak kaldılar.” 

—Bruce Trigger, Arkeolojik Düşünce Tarihi

 

Yakın zamanda vefat eden mütefekkir ve şair merhum Sezai Karakoç, peygamberler tarihini güçlü sembollerle ve metaforik bir dille kaleme aldığı Yitik Cennet isimli eserine yukarıda alıntılanan ifadelerle başlar. Karakoç’un peygamberler tarihini bir insanlık tarihi olarak sunduğu bu eseri, güçlü ifade gücünün yanında dünya tarihi tasarımına dair bakış açısı da sunar. Batı’nın siyasî, ekonomik, sosyal ve entelektüel hegemonyasından önceki yaşamımızın Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennetteki yaşamıyla özdeşleştirilmesi Doğu–Batı dikotomosine sebep olduğu gerekçesiyle eleştirilebilir. Batı’nın yekpare bir blok olarak görülmemesi gerektiği, bünyesinde birbirinden farklı ve karşıt görüşler barındırdığı, globalleşen dünyanın küçük bir köye dönüştüğü düşünülebilir. Ancak kimi gelişmeler meselenin hiç de böyle olmadığını bize göstermektedir. Okumakta olduğunuz yazının kaleme alındığı günlerde yaşanan Gazze soykırımı, sadece Batılı devletlerin Siyonizm’e yönelik desteklerini göstermekle kalmadı; aynı zamanda bilgi üretim havzalarının da eğilimlerini açığa çıkardı. Batılı akademyanın ve sosyal teorisyenlerin Siyonizm’in lehine olan tavırları veya sessiz kalmaları özü itibarıyla dünya tarihinde kendileri dışındaki insanlara yükledikleri rolden bağımsız olarak anlaşılamaz. Yazının girişinde Trigger’dan alıntılanan ifade entelektüel alanda bir inkâr ve yok sayma/görmezden gelme eylemini ifade etmektedir. Bu yönüyle bakıldığında geçmişi inşa ederken sizi yok sayan bir paradigmanın, gelecek tasarımında da size bir yer ayırmayacağı âşikârdır.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun