1.
Bir yöntem sorunumuz var mıdır? Yöntem, kısa ve yeterince genel mânâsıyla bir amaca ulaşmak için tutulan ve başarıyı temin etmesi umulan adımları, yani fiillerin tanzimini ifade eder. “Hangi fiilleri hangi sırayla gerçekleştirirsek amacımıza ulaşırız?” sorusu, yöntem sorusunun esasını teşkil eder.
Yöntemin ne olacağı, yani fiillerimizi nasıl tanzim edeceğimiz sorusu, amaca bağlı olmakla birlikte, fiillerimizin ilgili varlık alanı, yani mevzu da yöntemin neleri ihtiva edeceğini/araçlarını belirler. Amaç ile araç arasındaki irtibat çift yönlüdür: Amaçlar uygun araçları iktiza ettiği gibi; araçlar da amaçla belirli bir uyumu gerektirir. Eğer amaca uygun araç bulamazsanız, amaçtan vazgeçmek veya amacı gözden geçirmek zorunda kalırsınız. Amaçlar ile araçlar arasında muvafakatin bulunması, araçlar ile amacın muvafık olması, başarının/felahın ön şartıdır.
2.
Günümüzde genel olarak insanlığın, özel olarak Müslümanların, daha özel olarak da Türklerin yöntemle ilgili sorunlarından bahsedilir. Yöntem sorunu, öncesinde de mevcut olmakla birlikte, önceki dönemde sorun, “nizam–ı âlem”i temin etme amacına matuf iken; son yüz elli–iki yüz yılda Türklerin yöntemle ilgili sorunu, varlığı muhafaza cihetinden ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda tüm Müslümanların da sorunudur: Son yüz elli–iki yüz yıl içinde Müslümanlar, Batı yayılmacılığı karşısında bir varlık–yokluk sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu sorunu, galibe benzemek, ondan istifade ederek, karşısında ona rakip olmadığını belirterek, onun düzenine bir alternatif oluşturmama gibi bir “iddiasızlık” üzerinden çözme, bir yöntem olarak kabul görmüşe benzemektedir. Bu yöntem, yani “modernleşme teorisi” olarak bilinen ve modernleşmeyi dünya sistemine uyarlanma/batılılaşma ve bir tür konformizm olarak gören tavır, hem bilim hem siyaset hem de sanat alanında özgünlük ve özgürlük iddiasından vazgeçme anlamına gelmiş ve bu şekilde de uygulanmaktadır. Günümüz Türkiye’si kadar İslam dünyasında bilimin/üniversitenin, siyasetin ve sanatın (bazı istisnalar dışında) bu çizgiye sadık kaldığını söyleyebiliriz. Bu yönelişin esasında Batı’nın girdiği yolda başarılı olduğu ve insanlığın geleceği için güvenli bir liman/merci teşkil ettiği zannı oluşturmakta ve Batı’nın temsil ettiği ve uyguladığı güç, bu zanna refakat ederek sürekli beslemektedir/idi.