Bu dünyadaki ve öte dünyadaki mutluluğunun Tanrı’nın rızasını elde etmekten geçtiğine inanan Müslüman bireyin, her türlü yapıp etmelerinin inandığı Tanrı’nın rızasına uygunluğunu sağlama yönünde bir arayış ve çaba içinde olması doğaldır, hatta olması gerekendir. Bu arayışın son tahlilde refere edileceği yer ise hiç kuşkusuz Tanrı’nın kitabı olan Kur’ân–ı Kerîm’dir. Gerek düşünsel gerek söylemsel gerekse eylemsel planda her türlü arayışın nihaî mercii olması yönüyle Kur’ân–ı Kerîm, usûl literatüründe “asıl” olarak nitelendirilir.
Müslümanca düşünüşün, söyleyişin ve eyleyişin asılla irtibatının sahih bir şekilde nasıl kurulacağı meselesi, tarih boyunca çeşitli yönleriyle tartışıldığı gibi, bugün de Müslümanların önündeki en önemli problemlerden biridir. Asılla irtibat meselesi önemlidir, çünkü Müslümanın, gerek inanç gerek ahlâk gerekse davranışlar düzeyinde meşru bir şekilde var oluşu asılla kuracağı irtibata bağlıdır ve zaten aslın inanç, ahlâk ve davranışlar düzeyinde kendini göstermesi esasen, geçmişte olduğu gibi günümüzde de “asıl üzerinde düşünme” yani geniş anlamında fıkıh yoluyla olacaktır.
Asılla irtibatın sağlıklı bir şekilde kurulamamasının, yanlış veya eksik din temsillerinin boy göstermesine yol açacağı ispata muhtaç değildir. Literatürde yer alan millet–i İslam1 (İslam milleti) tabiri, hayatı, dini, varlığı, –doğru veya yanlış– bir şekilde asılla irtibatlandırma çabası içinde olanları anlatır. Tarihsel tecrübede asılla irtibat iddiasına rağmen millet–i İslam dairesi içinde yer alanlardan kimileri dalalet, kimileri bid’at, kimileri de zındıklıkla itham edilmişlerdir. Burada önemli olan husus, salt irtibat iddiası değil, bu irtibatın sağlam bir yolla ve meşru bir yöntemle kurulmasıdır. Millet–i İslam tabirine göre daha rafine bir kavram olan ümmet kavramı ise genelde, millet–i İslam’ın asılla irtibat konusundaki yöntemi meşru kabul edilen kesimini anlatır. Kur’ân–ı Kerîm metninin zâhirinin önemli olmadığını, asıl maksadın zâhirin altında yatan “bâtın” (iç anlam, gizli anlam) olduğunu öne süren Bâtınîler de sadece zâhirin (literal anlamın) dikkate alınacağını mânâ ve maksada bakılmayacağını öne süren; Zâhiriler de asılla irtibat kurdukları iddiasındadırlar. Günümüzde de asılla irtibat kurduğu iddiasında olan birçok söylem vardır. Bu söylemlerin hepsini bu kısa yazıda ele alacak değiliz. Bunlardan popülaritesi ve temsil kabiliyeti yüksek birine işaret edebiliriz. O da “sadece Kur’ân” ya da “Kur’ân yeter” söylemidir. Bu söylem sahipleri, çoğu zaman, Kur’ân–ı Kerîm’de geçen bir kelimeye, sadr–ı evvelde anlaşılan anlam dışında anlam vermekten sakınmazlar ve buna rağmen asılla irtibat kurduklarını iddia ederler. “Sadece Kur’ân ve Sünnet” diyenler de çok farklı değildir. Az önce söylendiği gibi, meşruluğu kabul görmüş bir yöntem dahilinde olmaksızın, salt âyetler üzerinden söylem üretmek asılla irtibat kurmak anlamına gelmez.