İslam, Kapitalizm ve Müslümanlar

Tahsin Görgün

Tahsin Görgün



1.

İlkeleri olmayan, omurgasız, ama amaca bağlı rasyonel bir praxis/bilfiil bir varoluş şekli olarak kapitalizmin, ilkeleri olan ve kendisini “usûl”ü ve “erkan”ı üzerinden tanımlayan İslam ile herhangi ortak bir noktası olabilir mi? Bu soru, bir taraftan ilkesi/usûlü olmak ve usûle bağlı olmayı, olmazsa olmaz olarak kabul eden bir yönelişle, her türlü ilkeyi ve dolayısıyla bağlayıcılığı, bir engel olarak kabul eden bir tavır arasında, esas olanın herhangi ortak bir nokta olmaması gerektiği şeklinde cevaplanabilir. 

Nitekim ilk bakışta kapitalizm; bir taraftan bakıldığında çıkış noktası olarak özel mülkiyeti esas alması, hatta özel mülkiyeti tanımlayıcı esas olarak kabul etmesi cihetinden, İslam ile iştirak ettiği gibi bir söylem anlamlı gözükebilir. Ama kapitalizm içinde ortaya çıkan “anonim şirket” yanında, ekonomik süreçleri yönetmede gerektiğinde açıktan devreye giren kamu tasarruflarını dikkate aldığımızda, mülkiyetin hâlâ esas olmakla birlikte, “özel” cihetinin araya kaynadığını kolayca görebiliriz. Bu durumda kapitalizmin mülkiyetle alakalı olmakla birlikte, özel mülkiyetle arasında olmazsa olmaz bir alakanın mevcut olmadığı ortaya çıktığına göre, İslam’ın “özel” mülkiyeti kabul etmesinin İslam ile Kapitalizm arasında bir iştirak ciheti bulunduğunu iddia etmenin gerekçesi olarak kabul etmenin acele verilmiş bir hüküm olduğu söylenebilir.

2. 

Kapitalizm adı verilen ilişkiler formunun Batı Avrupa’da, öncelikli olarak Hollanda ve İngiltere’de ortaya çıkmış, ortaya çıkış sürecinde sadece Avrupa’da değil, Avrupa dışı bölgelerin de tabii ve insânî unsurlarını kapitalin parçası haline getirerek bütün bir yerkürede kendisine “emperyalizm” adı verilen etkin bir konum kazandığı dikkate alındığı zaman, özel olarak Batı Avrupa’nın, ama genel olarak Batı’nın “başarı”sı veya “başardığı bir şey” olduğu söylenebilir. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun