Bu yazıda “Yasayı insânî kılan şey nedir?” sorusuna cevap arayacağım. Bu amaçla önce klasik İslam düşüncesinde yasa kavrayışına dâir kısa bir özet sunacağım. Ardından insan iradesiyle meydana gelen varlık alanında yasadan söz etmenin imkân ve şartlarına dâir bir değerlendirme yapacağım.
Sünnet, şeriat, nomos ve töre gibi anlam ve îmâ farklılıklarını içeren kelimelerle ifade edilen yasa kavramı, klasik dönemde hem bireyin kendisinin yönetimini hem de insanlar arasındaki ilişkilerin yönetimini sağlayan tümel veya tikel kuralları ifade etmektedir. Bu anlamda yasa, adâb ve adetleri de içerecek şekilde ahlâkî ve hukukî kaideleri kapsar. Bu kaide yahut kurallar vazeden iradeye bağlı olarak insânî ve ilâhî olmakla nitelenir. İlâhî iradenin vazettiği yasalar, “ilâhî” olmakla nitelenir ve “ilâhî şeriat”, “nevâmis–i ilâhiyye” gibi isimler alır. İnsânî irade tarafından vazedilen yasalar, ya vazeden iradeyi temsil eden medenî havza dikkate alınarak “Türk töresi”, “Fars kanunları”, “Roma kanunları” gibi isimlerle adlandırılır ya da ilâhî maksatlara değil de insan arzularına dayanması dikkate alınarak “nefsânî kanunlar” olarak adlandırılır. İnsan iradesiyle vazedilen yasalar, şayet bir şeriatın belirlediği maksatlar esas alınarak yapılıyorsa o şeriatın müçtehitleri tarafından istihraç edilen içtihatlar olarak değerlendirilir. Bu kullanımlarda yasa kavramı, irâdî olarak uyulan ahlâkî ve hukukî kuralları ifade eder ve ilk bakışta doğal yahut metafizik kaidelere gönderme yapmaz.