Hukuk ile Ahlâkın Ayrılma Süreci

Asım Cüneyd Köksal

Asım Cüneyd Köksal



Günümüzde birbirinden keskin çizgilerle ayrı alanlar olarak telakki edilişini kanıksadığımız ve doğal karşıladığımız hukuk ile ahlâk ilişkisi, son birkaç yüzyıla kadar farklı bir şekilde mülahaza ediliyordu. İnsan eyleminin normatif açıdan değerlendirilmesinin iki veçhesini teşkil eden bu iki sahanın (esasen siyaseti de dahil edersek pratik felsefenin şubelerini teşkil eden üç sahanın) birbirinden ayrışması, modernitenin en belirgin tezahürlerinden biridir. Eski Yunan medeniyetinde hukuk ve ahlâk ayrımı yoktur. Eski Yunan’da devletin bugün anlaşıldığı gibi tüm iyilere karşı tarafsız bir hukukî kurum olarak değil; insanları eğitip ahlâkî yetkinliğe kavuşturma amacı taşıyan bir yapı olarak kavrandığı görülür. Ne Roma’da ne Patristik ne de Skolastik dönemde hukuk–ahlâk ayrımı hakkında bir nazariyeye tesadüf edilmektedir. Ancak 17. yüzyılda bu hususta önemli bir dönüşüm gerçekleşmiştir. 

Modern Batı tarihinde hukuk, ahlâk ve siyaset alanlarının birbirinden ayrışmasının bazı sebepleri vardır. Bunlardan birisi, Yeni Çağ biliminin temel bir özelliği olarak teleolojik evren tasavvurundan mekanik evren tasavvuruna geçişle alakalıdır. Klasik Batı hukuk düşüncesinin temel formu olan doğal hukuk anlayışı, evren tasavvurundaki bu dönüşümle irtibatlı biçimde dönüşmüştür. Antik Çağ’da Aristoteles ve Orta Çağ’da Aquinas gibi düşünürler, dinî tasavvurlarındaki esaslı farklılıklar bir yana, doğal hukuk anlayışlarında ortak bir zemini paylaşıyorlardı. Bu zemin, hukuku amaçlı bir doğa kavrayışına dayalı biçimde tasavvur etmekti. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun