Sanat ve Mükellefiyet
Sanat ve ahlâk geniş anlamda pratik aklın tezâhürleridir. Sanat beceri gerektiren insan eylemine delalet ederken, ahlâk beceri türünden olsun veya olmasın doğrudan insan fiilinin yerleştiği çerçeveyi, normatif formu ifade eder. Bu bağlamda hiçbir insan pratiği ahlâkın dışında düşünülemez. Geniş anlamda ahlâkla ilgili bir kavram olan mükellefiyet külfetle aynı kökten bir kelime olup zahmet ve sorumluluk […]
“Kalbinin Sesini Dinle” Mutlu Olma Yükümlülüğünün Gölgesinde Duygular
Sosyal medyada dolaşırken “Klişeleri yıkıyor ve modayı insanı mutlu ettiği için seviyoruz” diye başlayan sponsorlu bir tweet önüme düştü.1 “Çünkü biliyoruz ki her kadın tarzıyla, tavrıyla kendi modasını oluşturacak” diye devam eden tweete bir reklam videosu da eşlik ediyordu. Video “kalite pahalı olurmuş”, “kışın beyaz giyilmezmiş”, “her modaya her desen yakışmazmış” gibi ifadeleri klişe olarak nitelendirirken […]
İnsan Ötesi/Sonrası Çağda “İnsan”
İnsanlığı bir kıyamet senaryosunun eşiğine getiren pandemi süreci pek çok sorgulamayı beraberinde getirdi. Sosyal medyada tartışılan, karşısındaki iki ‘İbrahimî dinin’ temsilcisine, Budist rahibe sus işareti yapan hemşire görseli, metafiziği tamamen reddeden ve sorunu “tıbbî/bilimsel” çerçeveyle sınırlayan bir yaklaşımı ifade etse de covid 19, tıbba imanın sınandığı bir tartışmaya da zemin teşkil etti. Pek çok hastalığın […]
Tekilleşme ve Ölümsüzleşme Çabası ve Mükellefiyet
“Ölümsüzlük” isteği, insanın “yok olmama” veya “hayattan tasfiye” olmama insiyakıyla arzuladığı kadîm bir duygudur. Bu duygunun varlığı; bizâtihi dinin, mitolojinin veya efsanelerin anlatımlarında görülür. Âdem ile Havva, İblis tarafından “ölümsüzlük ağacının” meyvesinden yemeye ikna edilmişlerdir. Gılgamış Destanı’nda arkadaşı Enkidu’nun ölümüyle ölümden ürken Gılgamış, ölümsüzlüğü aramış ve bulduğu ölümsüzlük otunu bir yılana kaptırarak “ölümsüzlük arayışını” başarısızlıkla […]
İlksel Teklif Sorumluluğun ve Özgürlüğün İmkânı
Her ne olduysa özneler olarak kendimizi yeryüzüne konulmuş bulduk. Hakikatte, yeryüzüne konulmuşluk, var olmanın yükünü üstelik ihtiyârımız haricinde omuzlarımızda buluvermek anlamına geliyor. Bu yük, sırf mihnet olarak çekeceğimiz bir şey mi, yoksa nihayetinde taşımaktan memnuniyet duyacağımız bir şey mi? Esef mi etmeliyiz buna, yoksa şükran mı duymalıyız? Cevapta acele etmeyelim. Bilelim ki bu sorular esasen […]
Toplumsallık, Tekillik ve Teklif
Evvela şunu belirtmem gerekir ki, her biri diğeriyle yakından ilişkili olan toplumsallık, tekillik ve teklifin şimdisi, busu ve burası ya da Hegelci ve Heideggerci anlamda “bu şimdi”si ve “bu burası” hala tecrübe etmekte olduğumuz salgın koşullarıdır. Başka bir ifadeyle, tartışmanın ikameti, şimdiyi ve burasını ya da daha da tekilleştirerek onu paradoksal bir şekilde aynı anda […]
Modern Ahlâk Mükellefiyeti Temellendirebilir mi? Modern Benliğin Aşkınlık Deneyimi Sürdürülebilir mi?
Geleneksel dünya ahlâklı olmayı, insanın iyi olma zorunluluğunu fark etmesi ve bunu eylemle ifade etmeyi tercih etmesi olarak tarif ederken, sadece düşünen bireyin aklı biricikleştirmesini değil aynı zamanda metafiziğin ahlâk alanında açığa çıkarılmasını amaçlamıştır. Ancak modern dünyada ahlâkın metafizikle ilişkisini kaybetmesiyle hem ahlâklı olmanın tanımı hem de onun temellendirilişi köklü değişime uğramıştır. Bu durumu ahlâkın […]
Görüntüleşen İnsan ve Arıtılmış Mükellefiyet
Modern insanı en iyi görüntüsünden tanırız… Çünkü onun “zâtı” görüntüsüdür. Bir başka deyişle onun mevcudiyeti görüntüsüne bağlıdır. Söz konusu görüntü bir görünen olmadığı gibi bir görünmeyen de değildir. Bilakis o görünenin ve görünmeyenin dışında bir görüntüdür. Kimisi imaj der, kimisi simülasyon der, kimisi gösteri der. İsmi değişse de mahiyeti değişmez. O görünenden ve görünmezden kendini […]
Eylemlerin Sonuçlarına Katlanmak Olarak Teklif Kend’öz Felsefesi Açısından Metafizik Bir Soruşturma
Teklîf gibi bir kavramı temellendirmek ve mükellefiyet gibi bir kavrama içerik kazandırmak için öncelikle büyük ölçekte ‘Varlık’ın bir anlamı mevcut mudur?’; küçük ölçekte ise, Varlık’ın bir var–olan–olarak üyesi ‘insanın bir gâyesi ve amacı var mıdır?’ sorularının yanıtlanması gerekir ki, bu da ilkece ‘insan nedir?’ sorusuna bir cevap vermekle mümkündür. Bu tür sınır–sorularına ilişkin nihâî yanıtların, istidlâlî aklın sınırları içinde verilemeyeceği, ancak bu […]
Özgürlük Kazandıran Yükümlülük
J. J. Rousseau 1762’de yazdığı Toplum Sözleşmesi’nde şöyle diyordu: İnsan özgür doğar, fakat her yerde zincirlere vurulmuştur. Toplum Sözleşmesi’nin yazılışının, bu zincirleri kırma amacındaki Fransız İhtilali’nin ve özgür iradeyi gerçekliğin kendisinde kurulduğu aslî zemin haline getiren Aydınlanma’nın üzerinden iki buçuk asır geçtikten sonra, bugün, insan zincirlere doğuyor, fakat acı olan şu ki zincirlerin ötesindeki bir özgürlüğün hasretini bile çekemiyor. […]