Görüntüleşen İnsan ve Arıtılmış Mükellefiyet

Dursun Çiçek

Dursun Çiçek



Modern insanı en iyi görüntüsünden tanırız… Çünkü onun “zâtı” görüntüsüdür. Bir başka deyişle onun mevcudiyeti görüntüsüne bağlıdır. Söz konusu görüntü bir görünen olmadığı gibi bir görünmeyen de değildir. Bilakis o görünenin ve görünmeyenin dışında bir görüntüdür. Kimisi imaj der, kimisi simülasyon der, kimisi gösteri der. İsmi değişse de mahiyeti değişmez. O görünenden ve görünmezden kendini arıtmıştır. Arıtılmış bir görüşün, arıtılmış bir bakışın sonucudur. Kant’ın deneyim ve görü’süne dayanır onun görüşü ve görüntüsü. Galileo’nun nazarı, Kant’ın manzarasıdır. Spinoza’nın içkinliğidir onun gönlü; Baumgarten’in estetiğidir güzellik anlayışı…

Modern insanın kendisi görüntü olduğu için onun fiilleri de görüntüdür. Kendince iyilik yapar, kötülüklerden sakınır, güzelliğin peşindedir, sorumlulukları vardır, üzülür, ağlar, sevinir, güler ancak bunların hepsi birer görüntüdür. Görüntü olduğunun bilincinde olduğu için yürürken, konuşurken, yerken, içerken, bakarken, davranırken hep görüntü verir. Yani fotoğraf çekinir gibi durur, videoya çekiliyormuş gibi yürür, resmi yapılıyormuş gibi edalara bürünür, takip ediliyormuş ve izleniyormuş gibi gururlanır ve hareketlerini buna göre gerçekleştirir. Çünkü etrafındakilerin de ağırlıklı olarak görüntü olduğunu bildiği için sürekli görüntü vermek zorundadır. 

İçinde yaşadığı çağın gereği modern insanın mottosu “Görünüyorum o halde varım”dır. Dolayısıyla o görüntüleşen mekânlarda yaşar. Onun zamanı bir görüntü olduğu gibi giyimi, kuşamı, yemesi, içmesi, evi, ofisi, öğretmenliği, çalışma biçimi de bir görüntüdür. O görüntü vermeden, görüntüleşmeden var olamaz.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun