Üstadımız Ebû Hâşim (rh.) Bedel’in bir yerinde şöyle demiştir: Teklif, külfet ve meşakkat barındıran bir fiilin mükellef tarafından yapılmasını irade etmektir. el–Askeriyyât’ta ise şöyle demiştir: Teklif, emredilen kişiye külfet barındıran şeyin emredilmesi ve irade edilmesidir. Bundan dolayı bir kimse yüce Kadîm’i (Allah’ı) mükellef kılmış olmakla nitelenemez ama ondan istemiş olmakla nitelenebilir. İstitaât’ın bir yerinde şöyle demiştir: Bu sebeple “Zeyd’i hoş bir şey yemekle mükellef kıldım” denilemez. Oysa “Onu yürümekle mükellef kıldım” denebilir. el–İlhâm’ın bir yerinde şöyle demiştir: İstidlâlin kendisine vacip olduğu kişi, mükellef olmakla nitelenebilir. Zira yüce Allah onun aklında ona külfet getirecek şeyi zorunlu kılmıştır. Bu ise Allah’ın o kimseye bu şeyi emretmesi mesabesindedir. el–Bağdâdiyyât’ta şöyle demiştir: Bir şeyi vacip kılan, onu emreden ve irade edendir. Kuşkusuz bunu, mecaz olarak kullanmıştır, zira vacip, emir ve iradeden dolayı vacip olmaz. O bu hususta şairin şu sözünü alıntılamıştır: Beni zeyd ailesinin geçimini karşılamakla mukellef kılıyor. Nereden bulayım ben üzümlü hardal katığı ile yufkayı. Ebû Hâşim şairin cariyesinin kendisinden istediği meşakkatli şeyi cariyenin onu mükellef kılması (teklîf) olarak nitelediğini söylemiştir. Bu sözlerinin tamamı göstermektedir ki, Ebû Hâşim’e (rh.) göre teklif, külfet ve meşakkat bulunan şeyi irade etmek ve emretmektir. Bu, gündelik kullanımda da açıktır. Zira içimizden biri, başkasından böylesi bir şeyi istediğinde kendisini onu mükellef kılmakla nitelemekte ama hoş bir şeyi yemesini irade etmek gibi meşakkat bulunmayan bir şeyi irade ettiğinde ise böyle nitelememektedir.