Çağdaş Kıta Avrupası Felsefesinde Bilim Eleştirileri

Kasım Küçükalp

Kasım Küçükalp



Modern düşüncenin başlangıcından itibaren bilime, bilimsel dünya görüşüne ve insan aklına duyulan katıksız güven içerisinde, bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, daha müreffeh bir dünyada yaşama imkânına kavuşulacağı düşünülmüş olsa da bilhassa on dokuzuncu yüzyıldan itibaren ortaya çıkan Aydınlanma eleştirileri ve söz konusu eleştirilerin giderek radikalleştiği yirminci yüzyılda zuhûra gelen düşünceler açısından durum hiç de öngörüldüğü gibi olmamıştır. Bilhassa yirminci yüzyılda büyük ölçüde modern bilimin teknolojiye evrilmesinin bir sonucu olarak tezahür eden dünya savaşları, atom bombası, endüstrileşme, çevre problemleri, teknik ve araçsal rasyonalizasyon süreçleri, ekonomik eşitsizlikler vb. dünya ölçeğinde yaşanan birtakım olumsuzluklar, biryandan Aydınlanma düşüncesinin iyimser atmosferinin dağılmasına, diğer yandan da modern bilim ve teknolojiye güvenin ciddi bir biçimde sarsılmasına yol açmıştır. 

Aslına bakılırsa daha on dokuzuncu yüzyıldan itibaren mekanik evren telakkisine, yalıtık–epistemik özne kavramına, yaşamdan kopuk bir biçimde teşekkül etmiş olan bilgi ve bilim anlayışına, aklın araçsallaştırılmasına, insanın bir bütün olarak varlıkla kurması gereken sahici ilişkinin bozulmasına ve bilimsel nesnellik fikrine hatırı sayılır eleştiriler yapılmış olsa da, yirminci yüzyılla birlikte sökün eden söz konusu olumsuzluklara bağlı olarak modern bilime yönelik gerek epistemolojik gerek varlık–oluşsal gerekse iktidar/tahakküm ilişkileri bağlamında çok daha radikal eleştiriler ortaya çıkmıştır.

Epistemolojik ve Metodolojik Tartışmalar Bağlamındaki Bilim Eleştirileri

Bilindiği üzere başlangıcından itibaren modern standart bilim anlayışı; olgu ve değer arasında keskin bir ayrım yapıp, doğru bir yöntem kullanmak suretiyle öznellikten kurtulup, dış dünyanın bilimsel veya teorik temsiline ulaşılabileceği iddiasında olagelmiştir. Buna göre bilimsel faaliyet, olgusal dünyadan gözlem yoluyla elde edilen verilerin, tümevarım yoluyla genelleştirilmesine bağlı olarak oluşturulan önermelerin doğrulama yöntemiyle bilgi düzeyine taşınması demektir. İnsan zihninin nesneyle ilişkisinden önce boş olduğunu; zihnin, nesneleri nesne olarak algıladığını; gözlem yoluyla ulaşılan tikel önermelerin, tümevarım yoluyla genel önerme formuna büründürüldüğünü ve nihayet söz konusu genel önermelerin ise duyuların gözetimi altında tekrar olgu dünyasıyla karşılaştırılmak suretiyle doğrulanmak durumunda olduğunu varsayan standart bilim anlayışı, Karl Popper, Thomas Kuhn ve Feyerabend başta olmak üzere birçok bilim felsefecisi tarafından teoriden bağımsız bir gözlem olamayacağı gerekçesiyle eleştiriye tabi tutulmuştur. Bilime yöneltilen çağdaş eleştirilerin özünde de, nesnelerini olduğu gibi yansıtma veya temsil etme iddiasında olan modern bilimin, özü itibarıyla teori öncelikli ve yöntem fikrinin güdümünde olan karakteri bulunmaktadır. Aslına bakılırsa daha başlangıcından itibaren Galileo’nin, “Ölçebildiğini ölç, ölçemediğini ölçülebilir hale getir.”, “Deney doğaya matematiğin diliyle sorulmuş bir sorudur.” şeklindeki yaklaşımı da bilimin doğası gereği teori öncelikli karakterini açığa vurur niteliktedir.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun