Dünya Görüşleri

Cengiz Ekemen

Cengiz Ekemen



Sağduyu, dünya üzerinde en iyi dağıtılmış şeydir. Çünkü herkes onunla çok iyi donatıldığını düşünür. Hatta memnun edilmesi en zor olan insanlar bile, halihazırda sahip olduklarından daha fazlasını genellikle arzulamazlar.

—René  Descartes, Metod Üzerine

 

Biyolojik olarak sahip olduğumuz ölçüm araçlarımız olan duyu organlarımızla tespit ettiğimiz nesneler ve hareketleri, insanlar ve davranışları üzerinden akıl yürütmelerimizle geliştirdiğimiz dünya görüşümüze sağ–duyusal dünya görüşü diyebiliriz. Dünya hakkında sahip olduğumuz genel kanıları içeren sağ–duyusal dünya görüşüyle ilgili verilen en popüler örneklerden bir tanesi, “güneş doğdu” ifadesi veya “güneş battı” ifadesidir. Bu örneğin popüler olmasının nedenlerinden biri, insanlığın ortak değeri olan bilimsel araştırmalar sonucunda güneşin doğmadığının ya da batmadığının keşfedilmesidir. Böylece sağ–duyusal dünya görüşü ile bilimsel çalışmalar sonucu elde edilen veriler ışığında geliştirilen bilimsel görüş arasında farklılıkların bulunduğu gösterilebilmektedir. Ancak bu noktada şunu söylemek mümkün gözükmektedir; kişi, sahip olduğu biyolojik ölçüm araçlarıyla uzayda uygun bir konuma getirildiğinde, gezegenleri ve hareketlerini tıpkı bilimsel çalışmalarda olduğu gibi tespit etme kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla sağ–duyusal dünya görüşü ile bilimsel görüş arasındaki fark keskin bir şekilde ortaya konamaz. 

Bilim, olgunun kendisi değildir. Bilim, olgulara dair desteklenebilir ve sofistike inançlar üreten bir değerdir. Aynı şekilde sağduyu da olguların kendisi değildir. Bu bakımdan, bilimsel dünya görüşü ile olguların kendisi olmayan ama olgulara dair genel kanılarımızı içeren sağ–duyusal dünya görüşünün farklılaşması mümkündür. Dünya görüşleri arasındaki farkla ilgili olarak iki unsura dikkat çekmek gerekmektedir. Birincisi, nesnenin ve hareketinin tespit edilebilmesidir. İkincisi ise nesnenin ve hareketinin açıklanmasıdır. Birinci unsurla ilgili olarak örneğin, kişinin Neptün’ü ve hareketini çıplak gözle gözlemleyememesi ancak teleskopla gözlemleyebilmesi bulunduğu konumla alâkalıdır. Teorik olarak Neptün’e yeteri kadar yakın bir konumda, Neptün’ü gözümüzle tespit etmemiz mümkündür. Bu durum, duyu organlarımızla tespit edebildiğimiz tüm orta ölçekli nesneler için geçerli olabilir. Ancak ikinci unsurla ilgili olarak nesnenin ve hareketinin açıklanabilme kabiliyeti farklılık göstermektedir. Örneğin fizik derslerinde öğrencilerin yaşadığı zorlukların temelinde, öğrencilerin hareketin doğasına dair sahip oldukları sağ–duyusal dünya görüşü yer almaktadır. Bu durumla ilgili olarak Halloun ve Hestenes şu tespitte bulunmaktadır: 

İnsan, algı sisteminin harikalarından biri, çeşitli duyusal girdilerden, çevre hareket ederken gözlemcinin her zaman hareketsiz olduğu bir sistem yerine gözlemci özne hareket ederken hareketsiz bir ortamın temsilini yaratmasıdır. Elbette duyuların tanıklığı reddedilemez daha ziyade Newton teorisi bize daha geniş bir deneyim yelpazesiyle tutarlı olması için nasıl yeniden yorumlanması gerektiğini söyler (1985: 1064).

Peki yukarıdaki durumun aksine, biyolojik ölçüm ar




Makalenin devamını okumak için Abone Olun