Küçük Sorulara Büyük, Büyük Sorulara Küçük Cevaplar Fizik ve Metafizik İlişkisine Yeniden Bakış

İbrahim Halil Üçer

İbrahim Halil Üçer



Günlük yaşantımızda tecrübe ettiğimiz ve duyularımızla algıladığımız şeyler, fiziksel gerçekliğin bize yansıyan dış görünüşüdür. Duyduğumuz ses, gördüğümüz renk, algıladığımız sertlik veya yumuşaklık; sesli, renkli, sert veya yumuşak şeyler ile duyularımız arasındaki ilişki sayesinde ortaya çıkar. Bizde bu algıların ortaya çıktığı esnada bizzat şeyde neler olup bittiğini algılayamayız. Bu mânâda duyularımızla şeyleri, üstlerine örtülmüş bir peçe üzerinden idrâk ettiğimiz söylenebilir. Bu seviyede deneyimlediğimiz dünya hakkında bizzat deneyimlerimizden yola çıkarak çeşitli genellemeler yapar, onun sergilediği süreklilik ve düzenlilikten kalkarak belli öngörülerde de bulunuruz. “Bingöz otu veya sakamonya müshildir”, “Zencefil balgam söktürücüdür”, “Mıknatıs demiri çeker”, “Su kaynatıldığında buharlaşır” gibi genellemeler, deneyimlerimizin sürekliliğinden çıkarsanır ve giderek bir yasa gibi vazedilir. Bununla birlikte sıra “Bu ses niçin kalın da şu ince?”, “Şu nesne niçin kahverengi de şu yeşil?”, “Bingöz otu niçin müshil?”, “Mıknatıs niçin demiri çeker?” ya da “Zencefil niçin balgam söktürür?” gibi sorulara geldiğinde bizzat deneyimlerin ve deneyimsel yasaların bir cevap veremediğini görürüz. Bu tür sorular sorduğumuzda, o sesi kalın ya da ince, o nesneyi kahverengi ya da yeşil yapan şeyin kendisini öğrenme, duyuyla bir türlü aşamadığımız harici peçelerini kaldırarak onları bize nispetlerinden bağımsız bir kendi başınalık halinde kavrama arzumuzu dile getirmiş oluruz. Fiziksel teorilerin bir amacı, böylesi bir merakı tatmin etmektir. Duhem’in Fiziksel Teorinin Amacı ve Yapısı’nda verdiği bir örnek üzerinden ilerleyecek olursak, sesle ilgili deneyimlerimizin sürekliliği aynı metalden yapılmış iki telin boyutlarındaki farklılığın, ses yoğunluğundaki farkla bir ilgisi olduğu yönünde bir yasayı ortaya koyar. Böylesi bir yasada ifade edilen ses yoğunluğu, alanı, tonu vb. kavramlar, bizim ses algımızın genel özelliklerine ilişkin bir betimlemeden ibarettir. Dolayısıyla sesi bize nispetle bilinir kılar ama ses çıkaran nesnenin kendisiyle ilgili bir şey söylemezler. Fiziksel teori ise deneyimlerin sürekliliğinden çıkarsanan bu tür yasaları açıklamaya çalışır ve şunu söyler: “Duyularımız ancak ‘ses’ diye adlandırdığımız görünüşü kavrar; ses ‘gerçekte’ çok küçük ve çok hızlı periyodik hareketlerden ibaret olup sesin yoğunluğu ve alanı bu hareketin titreşim genliği ve sıklığının hâricî cihetlerine karşılık gelir. Tonlar ise bu hareketin gerçek yapısının görünüşteki tezahürüdür.” 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun