Cumhuriyet İdeolojisi ve Tedeyyün

Hicret Toprak

Hicret Toprak



Cumhuriyet Türkiye’sinde tedeyyün meselesi; dinin, devletin ve toplumun karşılıklı ve oldukça girift ilişkilerine bağlı olarak gelişmiştir. Bu üç sacayağı; bizi, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde resmî ideolojinin din konusunda topluma nasıl bir yön tayin ettiği ve bu doğrultuda hangi yapısal adımları attığı, bunun mukabilinde toplumun devlet tarafından atılan bu adımlara nasıl bir reaksiyon gösterdiği ve nihayetinde resmî-dinî kurumsallaşmanın tek partili yıllarda nasıl inşa edildiği soruları üzerine düşünmeye davet eder. 

Dinin geleneksel yapı ve formlarına karşı radikal bir tasfiye siyaseti izleyen Cumhuriyetin kurucu seçkinleri, Türkiye’ye özgü bir laiklik anlayışını yeni rejimin ana unsurlarından birisi olarak benimsemiş ve bu doğrultuda dinin siyasal ve toplumsal ağırlığını ortadan kaldıracak köktenci bir siyaset ortaya koymuşlardır. Bu çerçevede 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü, Şer’iyye ve Evkaf  Vekâleti’nin ilgası ve onun yerine Diyanet İşleri Reisliği’nin ihdas edilmesi Türkiye’ye özgü laiklik anlayışının ana eksenini oluşturmuştur. 

Dinî kurumsallaşmanın Türkiye’ye özgü bu yeni yapılanması, bir taraftan devletin dinî alana müdahalesi olarak yorumlanırken; öbür taraftan da laiklik ilkesine rağmen devlet içinde dine bir şekilde alan açıldığı yolundaki eleştirilerin odağında yer almıştır. Ayrıca Şer’iyye ve Evkaf  Vekaleti’ne bağlı bulunan vakıflar için ayrı bir idare oluşturulmuş, Şer’iyye mahkemelerine son verilmiş, ayrıca Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na bağlı olarak kısa bir süre zarfında tüm medreseler kapatılmıştır. Bu kapsamlı tasfiye hareketini 30 Kasım 1925 tarihinde tekke ve zaviyelerin kapatılması izlemiş, böylece iki yıl gibi kısa bir süre zarfında geleneksel dinî kurumlar tümüyle tarihe havale edilmiştir. 

Eğitimin geleneksel ulemanın elinden alınarak laik bir temelde yeniden yapılandırılmasından sonra 1928 yılında Latin harflerinin kabulüyle başlatılan Türk Dil Devrimi kapsamında eski harfli kitapların kullanılması yasaklanırken; ibadet dilinin Türkçeleştirilmesine yönelik adımlar da atılmış, bu kapsamda hayata geçirilen Türkçe hutbe ve Türkçe ezan uygulamalarının yanı sıra Türkçe namaz denemeleri de kayıtlarda yerini almıştır. Nitekim dönemin Başvekili İsmet İnönü de yıllar sonra Türk Dil Devriminin aynı zamanda yeni nesillere geçmişin kapılarını kapatmak, Arap-İslam dünyasıyla bağlarını kopartmak ve dinin etkisini zayıflatmak amacına matuf olduğunu söyleyecektir.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun