I.
İslam–o–fobi veya İslam–korkusu, temeddün meselesinin merkezinde yer alan son derece önemli bir ruh hâlidir. Bu ruh hâlinin ortaya çıktığı arka planın anlaşılması, insanlığın medenîleşme sürecinde evrilmesi beklenen bir sonraki safhanın ortaya çıkabilmesi için anahtar konumundadır.
Sosyolojik bir olgu olarak alındığında İslam–korkusu, özellikle çağdaş toplumlarda bir din olarak İslam’ın ve bu dinin mensuplarının bir korku nesnesine dönüştürülmesini içermektedir. Ancak burada bir dinin ya da o dinin mensuplarının bizâtihi bir tehdit olduğu elbette ki iddia edilemez. En fazlasıyla, söz konusu bu korkunun nedeni olarak düşünülen bir nesnenin, korkanın (temel olarak çağdaş bilincin) tecrübesinde kurulmasından yahut inşâ edilmesinden söz edilebilir. Bu korkunun nesnesinin ne olduğu ve bu nesnenin nasıl bir fikrî ve tarihî bağlamda kurulduğu önemli bir tartışma konusudur. Konunun hakkıyla tartışılabilmesi ise yukarıdaki ifadelerde geçen “nesne” teriminin açıklığa kavuşturulmasını, söz konusu nesnenin nasıl olup da bir duygunun veya ruh hâlinin nedeni olabildiğinin anlaşılmasını gerektirir. Çözümlememize başlamadan önce burada anılan duygunun sadece korkuyu içermeyip aynı zamanda bir tür öfkeyi de içinde barındırdığını düşündüğümüzü söylemek istiyoruz. Bu düşüncemizin nedenini bilahare ortaya koymaya çalışacağız.
Kanaatimizce söz konusu nesne:
* Bizâtihi İslam dini olamaz. Çünkü İslam dini, daha adından başlayarak barışı telkin eden, müjdelemeyi, nefret ettirmemeyi şiar edinen bir din olarak böyle bir korkunun muhatabı olmaktan son derece uzaktır.
* Tarihsel olarak rakip olduğu düşünülen dine dayalı bir medeniyet de olamaz. Çünkü söz konusu dini, siyasal birliklerinin temeli kılan teokratik devletlerden veya devlet koalisyonlarından artık söz edemiyoruz. Ayrıca, aşağıda vurgulayacağımız gibi, İslam–korkusu, Müslüman ülkelerde yaşayan hatta belli bir düzeyde (örneğin yaşanan kültürün bir parçası olarak) İslam’ı din olarak kabul eden bireylerin bilinçlerinde de ortaya çıkabilmektedir.
* Birtakım terörist eylemlerin öznesi olarak düşünülen “Müslümanlar” da olamaz. Çünkü söz konusu terörist eylemlerde bulunanların, tarihsel süreçlerde nasıl olup da ortaya çıktıkları, geçmişteki destekçileri ortada olduğu gibi, söz konusu vaka terör olduğunda, hiçbir aklı başında Müslümanın bu tür eylemleri onaylayabileceği düşünülemez. (Öte yandan, terör eylemlerine karışan Müslümanların bir korkuya yol açtıkları kabul edilse bile söz konusu eylemleri gerçekleştirme nedenlerinin ne ölçüde İslam dininden kaynaklandığı açıklanmaya muhtaçtır.)
* Kapitalizmin çağdaş seyri içerisinde modernleşmenin daha ileri bir safhasında yer alan ülkelere göç etmiş Müslümanlar da olamaz. Çünkü bu durumda bir İslam korkusundan bahsettiğimiz gibi bir Budizm korkusundan veya Hinduizm korkusundan da söz etmemiz gerekirdi ki böyle bir durum söz konusu değildir. Örnek olarak bir Avrupalı bir Hindu’dan ya da Budist’ten bir yabancı olarak korkuyor olabilir. Ama bu korkuyu, bir dinin bütününe yönelik bir korku olarak alındığını gösteren bir veri bulunmamaktadır.