Sorun:
Tarih, genellikle iki ayrı mânâda kullanılır. İlk mânâsıyla tarih, geçmişte olmuş bitmiş tüm hadiseleri ifade ederken; ikinci mânâsıyla bu hadiselerden insanı ilgilendirenler arasında anlatılmaya değer görülenlerin belirli bir düzen içinde kaydedilmesidir. Bunlara ek olarak bu kaydetmenin yöntemini oluşturmayı, ortaya çıkmış olan anlatıların keyfiyetini keşfetmeyi ve yeni yetişen nesillere belirli bir düzen içinde öğretmeyi ifade eden akademik bir disiplinin adı olarak da kullanılmaktadır. Bu sonuncu kullanım, ikinci mânâ içinde değerlendirilebilir.
Tarih, birinci mânâsıyla da ikinci mânâsıyla da hakikatle irtibatlıdır. Birinci mânâsıyla tarih, varlık cihetinden Hakk’ın ve Hakikat’in tecellisi olarak anlaşılırken; ikinci mânâsıyla tarihte, söylem cihetinden anlatılanlar ile olup bitenler arasındaki mutabakat ciheti dikkate alınır.
Tarihin yaygın olarak bilinen iki anlamı dikkate alındığında, 19. yüzyıl sonrası tarih kavramında varlık cihetinin geri plana düşerek söylemin varlığı ikâme ettiği fark edilebilir. Bu durum, zamanın varlığa hâkim olması ve varlığın tarihselleşmesini intaç ederek, metafiziğin tarih/tarih anlatıları tarafından ikâme edilmesi; tarihin/tarih anlatılarının metafizik olarak esasa yerleştirilmesi sonucunu doğurmuştur.
İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee, 19. yüzyılda dönüşüm geçiren Batı tarih kurgusunu, sanayi işçiliğinin özel bir formu olarak tanımlar. 19. yüzyıldan itibaren Batılı tarih yazarları, hakikatin bulunan değil, icat edilen bir şey olduğu varsayımına dayalı olarak maksada uygun, bugün ve gelecek için kullanışlı bir geçmiş tasavvuru inşa etmeyi tarihçilik olarak tanımlamışlar; buna bağlı olarak da tasavvurlarına/çıkarlarına/ihtiyaçlarına uygun bir geçmiş inşa etmek için tarih malzemeleri imal etme yoluna gitmişlerdir.