Açık Oturum: Usûl/Asıl

Teklif

Teklif



Türker: Bismillahirrahmanirrahim. Sevgili arkadaşlar, bugün Teklif Dergisi’nin yöntem/usûl başlıklı açık oturumuna başlıyoruz. Yöntem meselesi, hem klasik dönemde hem de modern dönemde tefekkürün ve bilimlerin merkezinde bulunuyor. Yönteme ilişkin mülahazalar; aynı zamanda bizim varoluşu, muhtelif mertebeleri ve seviyeleriyle nasıl anlayacağımıza dair yol haritasını belirleyen mülahazalardır. Bu sebeple yöntemi etraflıca tartışmamız gerekiyor. Meselenin bir diğer boyutu da klasik dönemden modern döneme intikalde, İslam düşüncesinin en ciddi sorun yaşadığı, –krize giriyor, girmiyor ayrı mesele ama– krize girdiğinin düşünüldüğü alan, belki yöntem alanıdır. Modern dönemde İslam dünyasında bir bakıma yöntemsizlik olduğu da söylenebilir. Klasik hiyerarşi ve düzenin bozulması, aynı zamanda bilgiler arası hiyerarşinin de bozulmasına yol açtı. Mesela klasik dönemde kelam, tasavvuf, felsefenin metafiziği gibi küllî iddiada olan disiplinler, değişik açılardan bilimlerin temelinde veya üstünde yer alırken; modern dönemde tefsir, adeta metafizik hale geldi. Kimi bakımlardan hadis, sanki bir metafizik gibi işlev görmeye başladı. Fakat benim en çok dikkatimi çeken vakalardan biri şudur: Yöntemin tahkim edildiği dönemlerin en önemli özelliği; herhangi bir alanda yeni bir iddia ileri sürüldüğünde, o iddianın diğer alanlarla irtibatını ve uyumunu yöntemin temin etmesidir. Klasik dönemde şerî ilimler içinde usûl bu işlevi görüyordu. Modern dönemde bu durum bozuldu. Bu nedenle birisi yeni bir düşünce ortaya koyduğu zaman; ikinci, üçüncü, dördüncü adımda diğer bilgilerle uyumunu bizatihi iddia sahibinin kendisinin ya tahkim etmesi gerekiyor ya da tahkim etmeksizin raydan çıkarak devam etme durumuna düşüyor. Bu durum ciddi bir soruna dönüştü. Dolayısıyla bizim hem klasik usûlü ve muhtelif yöntemleri dikkate alarak hem de modern dönemde Batı Avrupa’da geliştirilmiş yöntemleri dikkate alarak meseleyi açmamız, tartışmamız ve bu konuda en azından ileri düşüncelere zemin oluşturacak, çerçeve oluşturacak ya da adım oluşturacak açılımlar yapmamız gerekiyor. İhsan hocamla başlayalım.

Fazlıoğlu: Yöntem meselesinin önemini daha bâriz kılmak için bir ek yapmak istiyorum izninizle. Günümüzde “bilim” derken bile, mesela bilim felsefesi, bilim tarihi, vb. tamlamaları yanında, fizik bilimi, tarihi bilimi, hadis bilimi gibi, her disiplinin sonuna “bilim” getirmemiz, bizâtihi “bilim”in “yöntem”le eş görüldüğünü gösteriyor. Dolayısıyla bir “metodizm” yani “yöntemcilik” esaslı bir düşüncemiz var. Bu nedenlerle modern çağ, bilim felsefesi açısından, Vico’dan itibaren yöntemci çağ olarak adlandırılır.

Türker: Aslında klasik geleneklerin de ismini böyle veriyoruz kısmen. Mesela burhanî yöntem, aynı zamanda filozofları ehl–i burhan yapıyor. Mesela kelam, aslında muhteviyatın ismi değil; yöntemin ismidir.

Fazlıoğlu: Ömer hocam buradaki yöntemin, “bilginin bilimselliği”ni tayin eden bir işlevi var modern dönemde. Demarcation yani sınır sorunu… Hemen her konuda bilgi çok ama bu bilgilerden bir tanesinin başına “bilimsel” sıfatını getirdiğinizde o bilgi “bilimsel bilgi” oluyor; yani bizâtihi yöntem, yöntemin biçimselliği, o bilgiye bilimselliğini veriyor. Dolayısıyla günümüze yöntemi tartışmak, aynı zamanda bilimi de bilimsel bilgiyi de tartışmak anlamına geliyor. Hatta Feyerabend’den sonra modern bilim eleştirilerinde, yöntemin, bilimsel bilginin yerine ikâme edildiğini iddia eden bilim felsefecileri var. Bırakınız gerçekliğin hakikatini, bilim artık gerçekliğin tasvirini bile vermiyor. Yöntemin peşi sıra gidip gerçekliği ona göre dilimliyor; yöntemin biçimselliğini gerçekliğe giydiriyor. Bu şekilde yöntem ya da yönteme bağımlı bilgi, gerçekliğin yerine ikame ediliyor. Elbette bunun tarihî arka planı var: Modern felsefenin kurucusu kabul edilen Descartes’ın kitabının adını hatırlayalım: Yöntem Üzerine Konuşma. Nitekim, Vico da bu ve benzeri teşebbüslere karşı, Çağımızın Araştırma Yöntemleri Üzerine adlı eserini yayınlıyor.

Türker: Aslında bu eleştiri, Derrida ve benzeri düşünürler için de dile getirilir. Hatta John Searle bunlardan itibaren eski filozofların, hakikat adına ne söyledikleri değil, nasıl konuştukları önemli oldu der.

Fazlıoğlu: Başka bir meseleyi de arz edip sözü bırakayım. Klasik gelenek ile modern gelenek arasındaki, ister yöntem ister usûl ister başka bir şey diyelim, çünkü ayrıca tarîk ve menhec de var, bence önemli fark şu: Usûl kelimesinin kökü olan aslın da gösterdiği gibi, köklerden, ilkelerden hareket edip yola çıkmayı, yöntem olarak kabul ediyorlar. Mesela Eukleides’in yöntemi, tanımlar, postulatlar ve aksiyomlardan hareket ederek düşünmek anlamına geliyor. Ya da doğa felsefesi yaptığınızda, eşyanın içinde bulunan asıllardan mesela fasıl, mahiyet, öz, vb. (…) yapılardan yola çıkıyorsunuz. Modern dönemde metod ise sonuç odaklıdır; önceden tanımlanmış bir amaca götürmesi bakımından takip edilen yola denir. Malum, metot kavramı meta (sonraki, izleyen) ile odos (yol, araç) kelimelerinin birleşimidir. Bu çerçevede metot şöyle tanımlanıyor: Önceden tanımlanmış herhangi bir amacı dikkate alarak süreçleri örgütlemek, düzenlemek. Özellikle Kant’tan sonra, “gerçeklikte bir asıl varsa da bilemeyiz, dolayısıyla amacı dikkate alarak bilgi süreçlerini organize etmemiz gerekir” kabulü yerleşmiştir. Her türlü yöntem, amacı esas alarak tanımlanmaya başlanıyor; yalnızca doğa bilimlerinde değil, diğer bilimlerde de… Ama klasik gelenekte, –elbette düşüncem eleştiriye açıktır– asıllardan çıktıktan sonra süreçleri yönetmek anlamında, işte tarîk, menhec, vb. adını alabilir, tümdengelim ile tümevarım ayrımı, işaret ettiğim asıl ve amaç kavramları açısından da değerlendirilebilir.

Türker: Ben, esas meselenin asıllardaki farklılıklar olduğu kanaatindeyim açıkçası. Hatta şöyle bir tabir hatırlıyorum, Tahsin hocam da sık sık zikrederdi, bir kitap ismiydi: The Content of the Form. Yani yöntemi sadece form olarak adlandıracak olursak, bu formun bir muhtevası var, bu bence tüm dönemlerde mevcut. Mesela İslam düşünce geleneğinde bir grup; bilimselliği, o formel yöntemin muhtevasında buluyorlar. Mesela Meşşaîlikte illiyette bulunuyor bilimsellik. Yani bir araştırma şayet bize nesnenin, vakanın ya da olgunun nedensel süreçlerini tasvir etmeyi amaçlayacak tarzda kurulmuyor ise bilimsellik payesini alamaz.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun