Üçer: Bismillahirrahmanirrahim. Dergimizin bu sayısını kapitalizme ayırıyoruz. Sınır tanımayan bir kâr hırsı olarak kapitalizm, iktisadî bir sistem olmanın ötesinde ahlâktan siyasete, toplumsal ilişkilerden bireysel psikolojiye kadar sirayet eden bu–dünyacı bir toplumsal mantık. Bugün küre ölçeğinde yaşanan çok az dönüşüm, bu toplumsal mantıktan ve onun işleyiş biçimlerinden bağımsız bir şekilde anlaşılabilir. İster soyut olarak insan, toplum, siyaset, doğa ve teknoloji üzerine konuşalım; ister somut bir şekilde zulmün farklı şekilleri, yoksulluk, eşitsizlik, işsizlik, eğitim, göç, nüfus, hukukun üstünlüğü, adalet, egemenlik ya da çevre kirliliği ve iklim üzerine konuşalım, bu konuşmalar esnasında kapitalist gelişim mantığının bu sorunlar üzerindeki etkisini ihmal ettiğimiz zaman çerçevenin bütününü görebilme imkânını kaybederiz. Diğer taraftan bu toplumsal mantık, dinamik bir yöne de sahip. Ortaya çıktığı 16. yüzyıldan bugüne gelinceye değin, her yeni evrede dönüşerek işlev ve görüntüleri açısından yeni formlar kazandı. Bugüne geldiğimizde insanların sadece bedenlerini ve dış yaşamlarını değil; doğrudan doğruya iç yaşamlarını ve ruhlarını egemenlik altına alacak seviyede nüfuz edici bir iktidar alanı inşa etti kapitalizm. Dolayısıyla bir şekilde hem günlük yaşantımızın hem de neredeyse iç yaşantımızın içinde geçtiği bir formdan bahsediyoruz. Başımıza gelenleri ve gelmekte olanları anlamak, lehimize ve aleyhimize olan cihetleri belirlemek için bu forma yakından bakmamız gerekiyor. Bunun için isterseniz önce “Kapitalizm nedir? Mevcut formunu önceleyecek bir biçimde nasıl ortaya çıktı? İnsanlık tarihinde gerçekten karşı karşıya kaldığımız yeni bir duruma mı işaret ediyor ve türleri, formları nelerdir?” bunları konuşarak başlayalım. Buyrun müzakereye açmış olalım meseleyi.
Fazlıoğlu: Konuya girmeden, yine mefhûm ile misdak arasındaki uygunluğu gözetmek için ticârî kapitalizm, sanayi kapitalizmi, vb. farklı kapitalizm aşamalarını dikkate alarak konuşmak gerekir diye düşünüyorum. Ki, vereceğimiz yargıların ma–sadakları sarih olsun. Ayrıca kapitalizm ile emperyalizm/sömürgecilik ilişkisini de sürekli göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Çünkü, böyle yapılmazsa, mesele sadece iktisadî bir yapı olarak algılanabilir. Ancak, kanaatimce kapitalizm; dünyevî bir dünya görüşü, ideoloji, felsefî bir tutum olarak da görülebilir; hatta görülmeli. Bahusus çağımızda, ticarî kapitalizm ve sanayi kapitalizmi yanında bir “duygu kapitalizmi” de ortaya çıktı; o kadar ki, kişiler bunun için kendilerini bile mala dönüştürüyorlar. Elbette mesele tarihsel bir perspektife de oturtulabilir ki, bildiğiniz üzere, bu konuda pek çok nazariye mevcut. Kapitalizmi korsanlıktan başlatanlar bile var. Bana kalırsa artı–değer tahakkümünün ve kamusal emeğin sömürüsünün başladığı anda ve yerde kapitalizm de sökün etmiştir. Yine de bizim muhatap olduğumuz kapitalist dizgeyi, Haçlı Seferleri’nin boşandırdığı gelişmeler ile on beşinci yüzyıl erken ticarî kapitalizmden sanayi kapitalizmine doğru evrilen bir süreç içinde ele alanlar var. Öte yandan kapitalizmi konuşurken içinde yaşanılan yeryüzü koşulları ile zihniyet meselesini de karşılıklı etkileşimi içinde göz önünde bulundurmak önemli. Bir bakıma bu etkileşimin, dolayısıyla çakışmanın vuku bulması, bugün kapitalizm dediğimiz dizgeyi var–kılıyor. Kısaca yeryüzü şartları ile zihniyet koşulları; yani tarihî bağlam…