Hiç şüphesiz aralarında mefhûm ve mısdâk açısından nisbî bazı farklar olsa da fiil, amel, edim, aksiyon (action), —bizim bu yazıdaki tercihimizle— eylem, bir etkinliği, dolayısıyla bir hareketi imler; her hareket de bir hareket edeni; hatta ettireniì Çünkü ne yerde ve ne zamanda bir fiil varsa bir fâil; bir amel varsa bir âmil, bir edim varsa bir eden, bir aksiyon varsa bir aktör (actor), nihâyet, bir eylem varsa bir eyleyen mevcuttur. Söz konusu eyleyenlerin mâhiyetini, —yani canlı mı cansız mı, bireysel mi, toplumsal mı ya da kurumsal mı–, şimdilik ele almayacağız. Bu çerçevede eylemin, dolayısıyla eyleyenin varlıkça (ontolojik) bileşenleri, kurucu unsurları; bilgice (epistemolojik) imkânları ve araçları ile değerce (aksiyolojik) içeriği ve anlamı, her bir eylemin ve eyleyenin mâhiyetine göre değişebilir. Öte yandan kaynağı ne olursa olsun, ister canlı ister cansız ister bilinçli ister bilinçsiz, her bir eylemin, ister teleolojik ister teleonomik bir yönü ve yönelimi de söz konusudur.
Özellikle müdrik bir var–olan dikkate alındığında, eylemin, dolayısıyla eyleyenin niyeti, amacı, kasdı, yönelimi ile tüm bunları imkândan mümküne taşıyan arzu etme ve isteme, dolayısıyla irade, tercih gücü (özgür irade) ile ihtiyârın bir şekilde hesabının verilmesi gerekir. Çünkü müdrik bir var–olanın kendi belirlemediği belirli bir ilişkisellik ağının nedensellik bağıntısı içinde zorunlu olarak eylemesi, eylemlerinin sorumluluğu yanında, dinî, ahlâkî ve hukukî yaptırımı hakkında da ciddi sorular doğurur. Bu soruların içinde en önemlisi, belki de, daha önceki bir Teklif yazımızda ele aldığımız gibi, zorunlu nedenselliktir.