Dünyanın düzenli ve kurallı olduğu yaygın bir düşüncedir. Bu kadar düzenli olduğu için, geçmişteki ya da gelecekteki durumu hakkında çoğu pratik olarak tanımlanabilecek amaçlar için güvenilir birçok öngörü ve tahminde bulunabiliyoruz. Empirik malzemenin bu düzenliliği ve kurallılığı olmasa günümüzde ortaya koyduğumuz birçok teknolojik ilerleme gerçekleşme imkânı bulamayacaktı. Düzenlilik üzerine kurduğumuz üretim süreçleri, teknolojik gelişmişlik ve buna bağlı ekonomik model eleştiriye açık hali ile bile önümüze alınsa çok daha temel bir soruya cevap vermek noktasında hiç umut vadetmemektedir. Empirik malzemenin kaynağında yer alan dünya ya da doğanın bu kadar düzenli olmasının bir nedeni var mıdır?
Düşünce tarihi içinde bazı filozoflar bu soruya hayır cevabını vermiştir. Bu felsefecilerden en bilineni David Hume’dur. Yirminci yüzyılda ise hayır cevabının en önemli temsilcisi David K. Lewis’tir.1 Ancak bu yaklaşım her felsefeci tarafından genel olarak paylaşılmamaktadır. Daha yaygın görüşe göre hem filozoflar hem de bilim insanları doğa kanunları denen şeylerin var olduğu fikrine varmışlardır.2 Düzenlilik örneklerini çevremizde bulmak zor değildir. Su 100°C’ye kadar ısıtıldığında kaynar ve buhara dönüşür. Işık ışını yüzeyden yansıdığında yansıma açısı, gelen ışının yansıyan ışınla yaptığı açıya eşittir. Bir türün üyeleri yavruladığında, yavrular ebeveynlerle aynı türdendir. Cisimler birbirlerini çekerler, çekim değeri kütlelerin ve aralarındaki mesafenin fonksiyonudur. Ancak yukarıda verdiğimiz soru daha fazlasını talep etmektedir: Düzenliliklerin ötesine geçilmesi mümkün müdür?