Hakikat Nedir?: İslam Düşünce Geleneğinde Hakikat Kavramı

Ömer Türker

Ömer Türker



Şu kevn ü mekânı tutmuş ışığın
Nöbetin bekleyen alır keşiğin
Beklemeli o sultanın eşiğin
Günde yüz bin kere yüzler sürmeli

—Âgâhî

 

Hakikat kelimesi, oldukça farklı bağlamlarda kullanılır. En yaygın tabir olan “hakikati bilmek” ifadesi, bağlamından koparıldığında çoğunlukla konuşanın hayalindeki müphem ve dile getirilmesi güç anlamları ifade eder. Kelime, en kaba haliyle bir nesnenin, olayın yahut olgunun zihin dışında var olduğunu ifade eder ve bu anlamıyla mevcut kavramıyla örtüşür. Bazen bahse konu olan gerçeklik seviyesine göre –yine mevcut kavramında olduğu gibi– zihin dışı, zihni de içerecek şekilde genişler. Nitekim İslam düşünce geleneğinde de hakikat kelimesinin kökünde bulunan “hak” kelimesi bu anlamda kullanılır. Bir şeyin dıştaki gerçekliğine “hak” denirken o şeye dair zihindeki inancın ona örtüşmesine “sıdk” (doğruluk) denir. Hakikat kelimesi ise bu kullanımla da irtibatlı şekilde bilimlerde incelenen konuya bağlı olarak anlam kazanır. 

İslam düşünce tarihinde ister felsefî bilimler ister şer’î bilimler grubunda yer alsın, herhangi bir bilim kendi alanında eşyanın hakikatini bilmeyi amaçlar. Nitekim felsefenin en yaygın tarifi şudur: “İnsanın gücü yettiği ölçüde eşyanın hakikatlerini bilmektir.” Felsefî bilimler, nazarî ve amelî varlık alanının tamamını kuşattığından fizik, matematik, metafizik, ahlâk, iktisat ve siyaset alanlarında incelenen şeylerin hakikatlerini ortaya koymayı amaçlar. Pekâlâ, nedir bu şeyler ve hakikatler? Bu sorunun oldukça kısa bir cevabı vardır. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun