Hans–Georg Gadamer, Hakikat ve Yöntem

Selami Varlık

Selami Varlık



Gadamer’in 1960’da yayınlanan başyapıtı Hakikat ve Yöntem’in (Wahrheit und Methode) temel gayesi, başlığın da ifade ettiği gibi, sosyal bilimlerin yöntemlerinde hakikat fikrine yeniden yer verebilmektir. Kesinlik arayışından dolayı, özellikle modern dönemde yöntemsel yaklaşımlar nesneyi öznenin tahakkümüne indirgemiştir. Gadamer’in burada amacı, Heidegger’in gölgesinde kalan bazı okumaların îma ettiği gibi, doğrudan her tür yönteme karşı çıkmak yerine, insanın hakikati ontolojik olarak tecrübe etmesine yer verebilmektir. Oysa bu tecrübe öznenin merkezî konumunu ve nesneler üzerine kontrolünü kaybetmesini gerektirir. Gadamer’in kendisi bu doğrultuda bir yöntem önermez. Aslında eğer eserde bir yöntem karşıtlığı varsa, bunu Gadamer’in manevî bilimlerde yöntemlere karşı olmasından ziyade kendi başyapıtında doğrudan bir yorumlama yöntemi önermemesinde aramak gerekir. Kitabın temel konusu de jure nasıl yorumlamamız gerektiğinden ziyade de facto nasıl anladığımızdır. Yani Gadamer hem epistemolojik hermeneutiğin yorumlama vurgusundan Heidegger’in ön–plana çektiği anlama modeline geçer, hem de Husserlci yaklaşım doğrultusunda anlama tecrübesinin bir betimlemesini sunar. Bu yüzden, önsözde eleştirilere cevap verdiğinde hatırlattığı gibi, onun hermeneutik kuramı her şeyden önce fenomenolojiktir.

Gadamer sadece şekilsel açıdan fenomenolojik bir üslupla anlama tecrübesini betimlemekle yetinmez, içerik açısından da Husserl’in a priori korelasyonunu anımsatan bir tespitte bulunur: Anlayan özneyi, anlaşılan nesneden ayırmak imkânsızdır. Eser üç büyük bölümde çok farklı konuları incelemesine rağmen, baştan sona kadar bu temel fikri iki açıdan ele alır: Nesnenin tarihsel tezahürlerine âidiyeti (Zugehörigkeit), öznenin tarihsel nesnelere âidiyeti. Böylece özne ile nesne arasındaki karşılıklı âidiyet ilişkisi ortak tarihsel gidişat içerisinde vuku bulur. Bir yandan, Neoplatonizmde öz sudûrundan bağımsız algılanmadığı gibi, eser özneler tarafından alımlama formlarında bağımsız bir şekilde var olamaz. Diğer yandan alımlayan kişi de eserin tezahürüne sahne olan tarihsel ortamdan bağımsız olarak var olamaz.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun