Spinoza’nın Etika’sı modern ve çağdaş Batı felsefesinde önemli bir yere sahiptir. 1677’de yayımlanan bu eser, insan ahlâkî yaşamına dâir son derece rasyonel ve sistematik bir yaklaşım sunar. Spinoza, bu eserde fikirlerini geometrik bir yöntemle geliştirir ve argümanlarını inşa etmek için tanımlar, aksiyomlar, önermeler ve kanıtlamalar kullanır. Eser, en çok Spinoza’nın geliştirdiği varsayılan panteist tezlerle bilinir. Bu mesele, göründüğünden daha karmaşık olsa da Spinoza’nın Tanrı ve doğa ile özdeşleştirdiği tek bir cevherin varlığını kabul ettiği doğrudur. Geri kalan her şey, bu tek cevherin tarzlarından veya görünümlerinden ibarettir. Bu anlamda, Spinoza aşkın bir Tanrı fikrini ve tek tanrılı dinlerde bulunan tüm antropomorfik temsilleri reddeder, öyle ki 1656’da Musevilîk’ten aforoz edilir. Buna rağmen onun düşüncesi aslında skolastik Musevî felsefesine zannedilenden daha yakındır. Aslında, daha spesifik olarak, Spinoza’yı özellikle ilginç kılan şey, Orta Çağ felsefesi, modern felsefe ve çağdaş felsefeyi birbirine bağlayan bir devamlılıkta yer almasıdır. Sudûr kuramından esinlenmiş olan monizm anlayış, Etika’yı skolastik düşünce, modernite ve post–modernite arasında konumlandırmamıza olanak tanır. İlk olarak, İbn Meymun’u bilen Spinoza, İbn Rüşd ve İbn Sînâ gibi isimlerin metafiziğinden de güçlü bir şekilde etkilenmiştir. İkinci olarak, Descartes ve Leibniz ile birlikte modern rasyonalizmin ana temsilcilerinden biridir.