Özgür irade konusunu müzakere etmeye başladığımızda, kaçınılmaz bir şekilde onun varlığıyla ilgili bir soru gündeme gelir. Çünkü insan iradesini yönlendirme kabiliyetine sahip daha yukarı ya da aşağı etkenlerin varlığı söz konusu edildiğinde, insanın özgür iradesini ispat daima temel bir mesele haline dönüşür. İslam düşüncesi açısından bakıldığında, yaratan ve her şeyi bilen bir Tanrı’nın varlığı karşısında insan iradesinden bahsedip bahsedemeyeceğimiz, bahsedeceksek bunun mümkün yollarının neler olabileceği soruları her zaman canlı bir tartışma konusu olmuştur: Eylemlerimizi Tanrı’nın iradesi ve bilgisi belirliyorsa, kendi eylemlerimizin fâili olduğumuzdan ne ölçüde bahsedebiliriz?
Aynı soru hiçbir bir şeyin başka türlü olamayacağı, zaten olmasına da gerek bulunmadığı mükemmel bir evrende yaşadığımız fikri için de geçerlidir. Olup bitenler, olması düşünülebilecek en mükemmel düzeni yansıtıyorsa ve Tanrı’nın mükemmel yaratışına nispetle başka türlü olması da mümkün değilse, şu yaptığım eylemi başka türlü yapabileceğimi tasavvur edebilir miyim? İnsan iradesini aşan tanrısal bir ilkeye atıf, onun iradesini merkeze alanlar için de ezelî bilgisini merkeze alanlar için de insanın bir iradeye sahip olup olmadığını sorun haline dönüştürür. Belirleyici aşkın ilkelere atıf kadar, yine belirleyici içkin veya daha aşağı ilkelere atıf da insan iradesini ispatlanmaya muhtaç hale getirir.
İnsana atfettiğimiz özgür iradenin aslında beynimizi oluşturan nöronlar arasındaki elektro-kimyasal ilişkilerin ve daha geride evrimsel süreç dâhilinde ortaya çıkan karmaşık gen yapısının bir sonucu olduğu yönündeki düşünce karşısında da özgür iradenin varlığını sorgulamaya başlarız. Fiziksel determinizmin geçerli olduğu böyle bir evrende insan özgürlüğünden ne ölçüde bahsedilebilir? Aynı soru psikolojik ya da toplumsal koşullara yaptığımız vurguda da gündeme gelir. Eylemlerimiz arzu etme ve arzu ettiği şeyleri egemenlik altına alma yönündeki bilinç dışı yönelimlerin bir ifadesiyse, şu ya da bu eylemi yaparken onu kendimizin tayin ettiğini söyleme anlamında özgür olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Bu örneklerin tamamında şöyle bir netice ortaya çıkar: Bir insanın şu ya da bu eyleminin geriye doğru arzulara, güç elde etme isteğine, fiziksel ve toplumsal koşullara, evrenin deterministik işleyişine ya da Tanrı’nın iradesine müracaatla eksiksiz bir şekilde açıklanabileceği düşünülüyorsa, orada bu koşulların toplamından fazla bir şey olarak iradeden bahsetmenin anlamı yoktur. İrade böyle bir durumda, koşulların basitçe bir toplamı olarak ortaya çıkar; onu koşullara tercüme edebiliriz ve bu tercüme esnasında hiçbir anlam kaybı söz konusu olmaz. Öyleyse onun kendine özgü bir varlığından bahsedilebilir mi?