Açık Oturum: Adalet

Teklif

Teklif



Türker: Bismillah ve bihi nesta‘în. Adalet kelimesi, neredeyse dinî ve felsefî tüm bilimlerde terminolojik kullanıma sahip. Kelimenin esas itibariyle iki boyutu var: Birincisi, gündelik dildeki anlamıdır. Yani ortalama bir zihinde adaletle ilgili sınırları dakik bir şekilde çizilmemiş bir anlam bulunur. Oldukça eski olan bu anlamıyla adalet, belirli bir bilim dalında ya da felsefede kazandığı anlamı önceler.  İkincisi, adalet kelimesinin müstakil disiplinlerde kazandığı anlamlar öbeğidir. Ama tüm anlamlarının yani müstakil disiplinlerdeki anlamı ile gündelik dildeki anlamının ortak paydası, zaman zaman tefsirlerde de karşımıza çıkan, yerli yerindelik yahut tenasüp/uyum anlamıdır. Aslında adalet kavramının nirengi noktası da budur. Belki müzakereye buradan başlayabiliriz. 

Fazlıoğlu: Adalet kelimesinin anlamlarını araştırırken çok ilginç bir şeyle karşılaştım. “Devenin üstüne konulan yükün iki tarafında denklik olması” anlamına da geliyor.

Türker: Evet, denklik anlamı. “Idl” kelimesi o demek.

Fazlıoğlu: Bir heybeye fazla, diğerine az koymak adaletsizlik oluyor. Bu çerçeveden gidersek senin ifade ettiğin gibi, bu tenasüp/nisbet meselesini biraz deşmek gerekiyor. Matematiksel nispetle de alakalı bir tarafıyla ama burada kastedilen eşitlik değil. Öncelikle bunu vaz etmemiz gerekiyor. Yani 100 liramız var; 5 kişiyiz; 20, 20 bölelim; adalet bu değil; buna eşitlik diyoruz. Tenasüp ise her birinin ihtiyacı ve imkânı miktarında hak etmesi. Belki bir kişi 50 alacak; diğer kalan 5 kişi de 10’ar lira alacak. Dolayısıyla tenasüp, birliği (ki, adalet de nihayetinde bir birlik) oluşturan parçaların eşit değil ama mütenasip bir oranda bir-arada olması anlamına geliyor.

Türker: Burada şunu ekleyebiliriz; bir şeyin orantılı ya da mütenasip olmasında ölçüt, tenasübün kendisi değildir.

Fazlıoğlu: Evet, değil.

Türker: Orada ölçüt işlevi gören bir şey vardır ve bu ölçüte göre orantılı ya da uyumlu olmayı dikkate alırız.

Fazlıoğlu: İmkân, kabiliyet, ihtiyaç –belki iftikâr daha doğru bir kavram– vb. diyebiliriz hocam.

Türker: Evet. İbn Miskeveyh Risâle fî mâhiyyeti’l-ʿadl’inde metafizik olandan fiziksel olana, nihayet insânî varlık seviyesine kadar bunları terimleştirmiş. Biraz önce söylediğim gibi burada nirengi noktası birlik veya vahdet. Yani adalet, bulunduğu mertebelere göre vahdetin veya birliğin dağılımıdır. Şimdi bu birlik, ahlâk söz konusu olduğunda; siyaset, iktisat, fizik dünya söz konusu olduğunda tahakkuku değişen bir birliktir. Bundan dolayı o adaleti neye göre sağlayacağımız, hangi bağlamda konuşuyorsak o bağlamdaki ölçüye göre belirleniyor.

Fazlıoğlu: Bu o kadar önemli ki, fizik dünyada bile nesnelerin kendi imkân ve kabiliyetlerine göre varlık sahnesinde temsil edilmeleri, onların âdil bir şekilde var-olmaları anlamına geliyor. Bunu topluma uyguladığımız zaman: Toplum içindeki kişilerin sahip oldukları imkân ve kabiliyetler oranında toplumda yer edinmeleri yani her türden artı-değerden pay almaları... İmkân ve kabiliyetleri dikkate almayan, dolayısıyla bir şeyin haddini aşan, hakikatini de çiğnemiş olur; bu da adaletsizliktir. Kısaca, nispet meselesini ve birlikle olan ilişkisini çok iyi çözümlememiz gerekiyor. Belki, bu noktada Ayhan hocam matematiksel perspektiften bir şeyler söyleyebilir.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun