Şehir Arazi Üzerine Değil, Adalet Üzerine Kurulur
Hz. Ömer’e atfedilen “Adalet mülkün temelidir” sözü kadim bir ilkeyi en veciz bir biçimde dile getirir. Buradaki mülkün öncelikli olarak egemenlik alanı (medine/şehir/memleket) anlamında bir mânâyı muhtevi olduğunun altını çizelim. Bakara suresi 251. âyet-i kerimede Calut’un yenilmesi ve Kudüs’ün fethinden sonra Davut’a mülk ve hikmet verildiği söylenir. Mülkün hikmetle birlikte verilmesi ve hükümdarın âdil bir biçimde hükmedebilmesinin temel koşulu hikmet sahibi olmasından geçmektedir. Hikmetle hükmedemeyen hükümdar ya hisleriyle ya hevesleriyle ya da hiddeti ile hükmetme yoluna gidecektir ve hükûmet etmenin tabii sonucu olarak tahakkuk etmesi gereken adalet tesis edilemeyecek, zulüm ve şiddet memlekete hâkim olacaktır. Hz. Davut kıssasında sözü edilen 99 koyunu olan kişi ile 1 koyunu olan kişinin davasının1 bir kadın meselesi değil, kamusal artı değerin hikmet ve adaletle dağıtılması meselesi olduğunun altının çizilmesi gerekiyor. Bir kral peygamber olarak Davut’a düşen görev kamusal artı değerin müntesipleri arasında dengeli bir biçimde paylaşımını gerçekleştirmekti. Bu ise âdil olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Necip Fazıl’ın “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” diye resmettiği artı değerin vahşice paylaşıldığı bir toplum düzeni, zulüm düzeninden başka bir şey değildir.
Hz. Ömer şehrin/devletin temeli olarak adaleti işaret ederek; topraktan, araziden, arsadan önce bir yerin memleket olabilmesi, yurtlaşması, yuva kılınması için en temelde adaletin tahakkuk edeceği bir iklimin inşasını şart koşar.