Üç Tarz–ı Adalet: Türk Siyasî Tarihinde Öteki İlan Edilenin Adalet Talebi: Adalet

Mahmut Hakkı Akın

Mahmut Hakkı Akın



Hukuk ve siyaset felsefesinde kanunî olan ile meşru olan arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağıyla ilgili çok eski bir tartışma vardır. Yönetimler kanunlara ihtiyaç duyar. Bununla birlikte yapılan her kanun, kendi sınırlarında kanunî olmak durumundadır. Ancak kanun koyucu eski olanın yerine yenisini ilan edebilir. Buradaki ilan etme iradesi güçle ilgili bir duruma işaret eder. Güçlü olan kanunu ilan eder şeklinde bir kabul, güçlü olanın gücünün sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceğiyle ilgili bir soruyu akla getirir. Yine buna bağlı olarak bir şeyi hangi kriterlerin meşru hale getireceği çok eski tartışmalardır. 

Siyaset, öncelikle toplumsal bir kurum ve alandır. Bu alanda güç ve fayda merkezli rekabet ve çatışma hâkimdir. Bununla birlikte bu rekabetin ve çatışmanın hangi kurallara/kanunlara göre fiile geçeceği tanımlanmıştır. Bu kanunî sınırlar aynı zamanda çatışma ve rekabetin bir sözleşme içinde gerçekleşmesi gerektiğine vurgu yapar. Bu girizgâhın amacı, bu tartışmanın felsefî yönü üzerinde durmak değildir. Gücün sınırlandırılması meselesi, modern siyaset teorisinin merkezinde yer aldığı gibi Türk siyasî hayatını şekillendiren tartışmalarda da karşılığı olan bir meseledir. Güçlü karşısında zayıf konumda bulunan ve hak talep edenler, güç kazandıklarında aynı talepleri genel ilkeler halinde hayata geçirebildiler mi? Türk siyasî tarihinin ve sosyolojisinin partiler üstü genel bir analizi buradan yapılabilir. 

Türkiye, bir devlet geleneğine sahiptir. Bu devlet geleneğinde bir gün önce herkesin karşısında el pençe divan durduğu kudrette bir padişahın tahtından düşürülerek bir gün sonra el pençe divan duranlar tarafından linç edilmesi vakaları yaşanmıştır. Sadrazam, nazır, paşa ya da padişah gücünden ve hayatından olsa bile devlet geleneği var olmaya devam etmiştir. Siyasi rejim olarak mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet adını da alsa tarihten gelen bu üst örgütlenme varlığını benzer şekilde sürdürmüştür. Meşrutiyetçiler, “hürriyet, müsavat, uhuvvet ve adalet” ilkelerini slogan olarak kullanmıştır. Adalet, “istibdat” rejimi kurduğu söylenen padişaha karşı bir hak ve ilke olarak talep edilmiştir. Meşrutiyetin ilan edilmesinin ardından yaşanan güç mücadelesinde slogan haline getirilen ilkelerden kolayca taviz verilmiş ve kanunlar, güç sahipleri tarafından araçsal hale getirilmiştir. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun