Emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik onlar bu emaneti yüklenmek istemediler, ondan korktular da onu insan yüklendi. Şüphesiz ki insan çok zalim ve çok cahildir.
Ahzâb Suresi, 72
İnsanın, insan olma vasfının ne zaman ve nerede başladığı sorusu felsefe, tıp, hukuk, etik gibi çeşitli ilim dallarında farklı cevaplar bulur. Hatta bu ilimlerin kendi içinde de farklılaştığı görülür. Nitekim bir embriyolog ile kadın doğum uzmanının vereceği cevap muhtemelen birbirinden farklı olacaktır. Bazılarına göre ise bu soruyu cevaplamadan önce insan ile kişi arasında ayrım yapmak gerekir. Özellikle insanın anlam ve değerini pozitivist-ampirist zeminde sorgulayan yaklaşım, insan ile kişi arasında ayrım yapmakta ve önemli olanın “kişi” vasfına kavuşmak olduğunu savunmaktadır. Bu yaklaşımın bir örneği olarak insanı “homo sapien”in bir üyesi olarak tanımlayan Peter Singer, “kişi” olmaya çok daha derin anlamlar yükler. Peter Singer’a göre insan, farkındalık, idrâk, düşünme, merak ve iletişim gibi yetilere sahip olduktan sonra kişi (person) olabilir. Person kelimesinin Latincede klasik tiyatro oyuncusunun giydiği maske için kullanıldığını belirten Singer, oyuncuların maskelerini takarak role girdikleri gibi insanların da hayatta belli bir role girerek “kişi” vasfını elde ettiklerini düşünür. Bu nedenle ona göre aslında tartışılması gereken insanın değil kişi olmanın ne zaman ve nerde başladığıdır.
İnsanın insan olma vasfını ne zaman kazandığı sorusuna yukarıda zikrettiğimiz âyet açık bir şekilde cevap vermektedir. İnsan, bezm-i elestte dağların ve yeryüzünün korkup sakındığı teklifi yüklenmeye talip olduğu zaman, ayrı bir varlığa bürünmüştür. Bu nedenle fukahaya göre insanı anlamaya çalışmanın ilk adımı, bezm-i elestte verdiği sözden hareketle insanın mükellefiyeti kabul etmesiyle başlamalıdır. Nitekim kozmik varlık sıralanmasının en üstüne yerleştirilmiş olan insan, bu ahitten önce anılmaya değer bir varlık olmayıp, aslında bir toprak parçasından ibarettir.