Zerdüşt’ten beri hangi muammayı çözebildik? Hâlâ çöller kadar susuzuz hakikate, yalana, hayat ve ölüme. İnsanlık, daima daha kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.
—Cemil Meriç, Bu Ülke
İnsanın arayış çabası, kafasını olduğu yerden dışarı doğru uzatıp başka yere uzatması veya gözünü başka yerlere doğru kaydırması insanın fıtrî bir melekesidir. Bu arayış çabasını; Hz. Âdem ve Hz. Havva’ya dâir anlatımda görebileceğimiz gibi Platon’un mağarasında zincirlerinden kurtulup mağaranın dışında ne olduğunu merak eden kahramanın arayış ve hayretinde dahi görebiliriz. Nitekim insanın bu hayreti ve metafizik arayışı, tekniği ve mekaniği inşa etmesini sağlamıştır. Metafizik düşünüş, fizik ve matematik düşünüşü meydana getirmiştir. Zira metafizik olmadan fizik de matematik de olmaz. “İnanç” ve “bilgi”nin insandan kopmayan ona ait iki gerçeklik olması, insanı esaslı bir “hakikat” ve “doğruluk” arayışı içerisinde olan yolcu olmasını sağlamıştır. Bu arayış çabası; bazen insanın “yapay” olanı “gerçek”, “yanlış” olanı “doğru” zannetmesine yol açmıştır. F. Bacon’un “yanılgılar/idoller” adını verdiği bu yanılgı düzlemi, insanı hem –tecrübî– gerçeklikten hem de –nazarî– doğruluktan koparmıştır. Gerçeklik ve doğruluktan kopan insanlar, fetişist, totemist vs. inançlara açık olarak nesnelere, zihinsel ve sözel kurgularına (mitik anlatı ve varlıklara) tanrısallık yüklemişlerdir.
Zihnini içine düştüğü yanılgılardan kurtarmaya çalışan Batılı düşüncenin, Antik Yunan’ın mitik düşüncesinden Romalılaştırılmış-beşerileştirilmiş dinî düşünceye evrilmesi hiç zor olmamıştır. Dinî düşünce, din çağını (4.-15. yüzyıl) meydana getirmiştir. Hem mitik düşüncenin hem de dinî düşüncenin yanılgılar meydana getirdiğini “fark eden” 17. yüzyıl Batılı düşünce; fizik-matematiksel düşünce sayesinde insanın hurafe içeren mitik-dinî olandan kurtulacağını düşünmüştür. 17. yüzyılda ruh bilince, akıl da zekâya indirgenmiş, böylelikle bilinç-zekâ tanımlamaları üzerinden –modern– matematiksel ve mekaniksel düşünce meydana gelmiştir. Fizik-matematik eksenli bu yeni düşünce, 19. yüzyılda mekanik düşünceye, sonrasında 20. yüzyılda teknolojik düzleme erişmiştir. İnsanın “gerçeklik” ve “doğruluk” arayışına ilaveten 19. yüzyılda mekanik düşüncenin görünürlüğünün eklemlenmesi insanın arayış merakı, üçüncü bir unsur olarak daha çok sevdiği diyebileceğimiz “güç”ü bulmuştur.