Fukahânın Siyaset Tasavvuru

H. Yunus Apaydın

H. Yunus Apaydın



Yaklaşık yüz yıldır özellikle İslamcı/muhafazakâr olarak nitelendirilebilecek aydınların birçoğu, İslam’ın bir siyasal model önerdiği –yanlış– kabulünden hareketle, bu modelin ne olduğu veya ne olmadığı üzerinde durdular. Aralarında mesela “demokrasi”yi İslam’a aykırı bulan ve hilafetin önerilmiş bir sistem olduğunu iddia edenler, hatta bunu bir inanç/itikat meselesi görenler bile oldu. Ülkemizde halen bu anlayışta olanların, az buçuk mürekkep yalayanlar da dâhil edilirse azımsanmayacak sayıda olduğu biliniyor. 

Bu yazıda İslam’ın önerdiği bir siyasal model bulunmadığı; aksine bu konuda naslarda adalet –yani birey olarak âdil olmak ve bir yetki sahibi olduğunda adaletle hükmetmek–, şûrâ –yani karar süreçlerinin istişare ile gerçekleşmesi–, ehliyet ve liyâkat gibi –sadece siyasal alanda değil– hayatın her alanında farklı form ve modeller içerisinde ete kemiğe büründürülebilecek temel ilkelere işaret edildiği; “siyasal alan”ın düzenlenmesinin akıl, tecrübe ve birikime havale edildiği ve siyasetin genel olarak fıkhın kapsamında olduğu, ilgili literatürdeki imamet tasavvuru ve Müslüman siyaset geleneği üzerinden serimlenmeye  ve fıkıh siyaset ilişkisine dair bazı tespitler yapılmaya çalışılacaktır.

Kadim zamanlardan beri filozoflar, insanın yapı ve yaratılış itibarıyla “sosyal” (medenî) bir varlık olduğunu, bu sebeple hemcinsleriyle bir arada yaşamaya muhtaç olduğunu; birlikte yaşam sürecinin de –insanların değişik; huy, mizaç ve kuvvet bakımından farklı olmaları sebebiyle– çeşitli anlaşmazlıkların, husumetlerin, çekişmelerin zemini olacağını, güçlünün haklı olup zayıfı ezip sömüreceğini, dolayısıyla toplumsal hayatın kaos, kargaşa, zulüm ortamına dönüşmesini engellemek için bir “reis”e (lider, önder, başkan, yönetici) ve toplumsal hayatın bir düzen ve istikrar içinde sürmesini sağlamak, zulmü önlemek için “kanunlar”a gerek bulunduğunu belirtirler.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun