Tasavvufî Düşüncede İlâhî İsimlerin Fiilleri Olarak Siyaset

Özkan Öztürk

Özkan Öztürk



İslam düşünce tarihinde hemen hemen bütün fikrî ekollerin üzerinde yoğunlaştığı konulardan biri siyasettir. Fıkıhta ahkâmu’s-sultâniyye ve siyâsetu’ş-şer‘iyye literatüründe liyakat, haklar, ödevler, kurallar ve yaptırımlar zemininde insanî ilişkilerin düzen ve yönetimi konusu ele alınır. Kelam eserlerinde ise sem‘iyyât başlığı altında imâmet kısımlarında sıklıkla hilafet, idarecilerin özellikleri ve şehirde gerçekleşen sosyal ilişkilerin doğasına dâir birçok problemin tartışıldığını görmek mümkündür. Eflatun’dan Kınalızâde Âlî Efendi’ye kadar uzanan hikemî-felsefî literatür ise siyaseti, ferdî yönetim, ev yönetimi ve şehrin idaresi olarak belirlenen düzlemlerde, insanî fiiller alanının tedbirinin teorisi olarak tartışır. Siyâsetnâme, nasihatnâme, adâb-ı mülûk (meraya’l-ümerâ/mirrors for princes) literatüründe ise kadim siyaset tecrübesinden üretilmiş hikmetlerle ve yetkin eylemlere dâir derlemelerle karşılaşırız. Siyasetnâmeler, uygun söz ve fiillerden hareketle kalıplaşmış doğru siyasî tutumlara vurgu yapar. İslam düşünce ekollerinin ürettiği bu zenginliğe ek olarak tasavvuf perspektifinden hareketle, iyi devlet ve yetkin toplum öngörüsünde bulunan siyasî görüşler de üretilmiştir. Sûfîler, varlıkta birliği aradıkları gibi siyasal ve toplumsal alanı da birlik fikrinden hareketle anlamaya çalışmışlardır. Tasavvufî düşüncede, siyaseti vahdet-kesret düzlemi üzerinden ele alan merâtibu’l-vücûd-merâtibu’d-devlet yaklaşımı, mertebe-ricâl teorisi, devlet fikrinin ilâhî isimler ve ilişkileri üzerinden değerlendirilmesi, toplumsal sınıflar ile seyr u sülûk arasında görülen paralellik, âlem-i sâğîr/ âlem-i kebîr veya afâk-enfüs arası mütekabiliyet, Hz. Âdem’e[as] ilâhî isimlerin öğretilmesi ve halifelik, kutbiyyet ve insân-ı kâmil fikri gibi tasavvufî siyaset yorumunu özgün kılan unsurlar vardır. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun