19. yüzyılın başlarında, Almanya’nın Fransız ordularının işgalinden kurtuluş mücadelesi vermeye çalıştığı şartlarda, Almanya’da aydınlar arasında Alman milletinin manevî varlığını muhafaza edecek, mevcut sorunlarla, sadece Almanları düşünerek değil, Almanya dışında yaşayan insanlara da hitap edebilecek bir cazibe merkezi olarak bir üniversite kurma fikri tartışılıyordu. Almanya’nın ve Almanların Fransız işgalinden kurtuluşunu ikmal eden ve sadece o gün mevcut olanlar arasında gücü ve imkânları ile temayüz eden Prusya’yı değil, Almanca konuşanların tamamını dikkate alan bir perspektifte, devleti değil milleti referans almakla birlikte, bir devlet kurumu olarak tesis edilecek bu üniversite, kurulduktan sonra sadece Almanya’da değil, Avrupa ve Amerika’da da yeni kurulacak bir çok üniversiteye model teşkil ettiği gibi, önceden beri mevcut olan üniversitelerin de ıslahında yol gösterici olacaktır.
Berlin Üniversitesi’nin bazı özellikleri, onun kuruluşuna iştirak edenlerin kendileriyle alakalı kanaatleriyle doğrudan alakalı olduğu için, söylemleri ile kasıtları arasında ortaya çıkan manayı dikkate almak, ne yapıldığını anlamak açısından önem arz etmektedir. Önce bunlara kısaca işaret edelim: Öncelikle Humboldt, sadece o değil, ondan önce Schelling, Fichte, Schleiermacher, Steffens ve daha birçok düşünür insanlığın bilgisi ve evrensellikten bahsederken, kendi düşüncelerinin evrensel geçerli olduğu hususunda en ufak bir şüphe duymuyorlardı. Evrensel olanı onlar temsil ediyordu. Diğer taraftan çokça kullandıkları temel irtibat çerçevesi, Almanlar ve Almanya idi. Ama aynı zamanda araştırma dediklerinde, kast ettikleri şey, ilk planda tabiat araştırması değildi. Kast ettikleri şey tekrarı olmayan ve hep yeni olan tecelliyata mazhar olmaktı. Dolayısıyla yeniliklerin ve ilmin kaynağı dışarısı değil, insanın, düşünürün kendi içi, derûnu olarak temayüz ediyordu.
Üniversitenin idarî olarak devlete bağlı olması bir zorunluluk olarak benimsenmekle birlikte, maddî olarak devletin bütçesinden ayıracağı tahsisata değil, üniversitenin her türlü masrafını karşılamaya yetecek, devlet bütçesinden ayrı, geliri üniversiteye tahsis edilmiş kaynaklar/akarların bunu karşılaması sağlanmıştı. Nihayet araştırma kısmı, ayrıca oluşturulmamış; daha önce Berlin’de kurulmuş ve etkin olan akademilerin üniversiteyle irtibatlandırılarak, eğitim yanında araştırmanın da üniversite bünyesinde yürütülmesinin ilk örneğini oluşturmuştu. İşte tam da bu nokta Berlin Üniversitesi’nin temayüz ettiği özellik olarak meşhur olacaktır. Berlin Üniversitesi bu özelliğiyle modern Batı’nın yeni nesil üniversitelerinin ilki ve numune–i imtisali olacaktır.