Dinî Epistemoloji Olgusal Kanıtçılığa ve Natüralizme Karşı Başarı Sağlayabildi mi?

Hasan Yücel Başdemir

Hasan Yücel Başdemir



Epistemoloji, bilmenin imkanını ve bilme süreçlerini analiz eden; bildiğimizi düşündüğümüz şeylerin doğruluk, geçerlilik ve kullanılabilirlik statülerini belirlemeye çalışan bir zihin faaliyetidir. Bu yönüyle epistemoloji, bilme yollarına dair bilgilerdir ve bilmenin bilgisi olarak tanımlanır. 

Dinî epistemoloji ise çağdaş epistemolojinin bir alt dalı olarak ortaya çıkmıştır ve teistik inançların rasyonalitesini, tutarlılığını ve gerekçelendirilme yollarını aramaktadır. Bu nedenle onun vahiy ürünü olan dinlerle yani İslam, Hristiyanlık ve Yahudilikle ilgili olduğu ve yakın zamanlarda ortaya çıktığı söylenebilir. Öte yandan dinî epistemoloji içindeki akım ve tutumlar göz önüne alındığında onun geçmişten izler taşıdığı görülür. Nitekim onun, kökleri oldukça eskilere dayanan doğal teoloji, dinî tecrübe ve fideizm ile derinden bağlarının bulunduğu söylenebilir. 

Bu doğrultuda doğal teolojiye bakıldığında onun, Tanrı’nın varlığını ve doğasını dinî metinlere ve vahye müracaat etmeden (veya sınırlı müracaat ederek) daha çok akıl ve doğal dünyanın gözlemlenmesi yoluyla anlamaya ve kanıtlamaya çalıştığı görülür. Evrenin kökeni ve amacı, ahlâkın doğası ve doğaüstü bir gücün varlığı gibi varoluşun temel sorularını cevaplamak için felsefî ve bilimsel yöntemleri kullanır. Doğal teoloji, özel bir dinî inanca dayanmak yerine vahye dayalı dinî inançların tümü için cevaplar üretir. Bu durum, doğal teolojiyi klasik teolojiden (ilahiyat) ayırır. Çünkü klasik teoloji; belirli bir dine ait inançları ve pratikleri savunma, gerekçelendirme, standart hale getirme ve sistemleştirme ile meşgul olur. Bu yönüyle dinî epistemoloji ile kesişen bazı yönleri olsa bile onunla özdeşleştirilemez.

Dinî tecrübe, Tanrı gibi doğaüstü varlık veya güçle vizyonlar, rüyalar, mistik deneyimler, ölüme yakın deneyimler, derin içgörü veya ilham anları gibi doğrudan iletişim veya karşılaşma şeklinde öznel bir deneyim anlamına gelmektedir. Bu temas durumu tabii olarak öznel bir sahada meydana gelir.  Bu anlamda dinî tecrübe inanan kişinin Tanrı’ya karşı derin sadakat ve saygısının yol açtığı aşkınlık deneyimi olarak görülebilir. Bu anlayışın Thomas Aquinas’tan Alvin Plantinga’ya kadar uzanan sensus divinitatis (Tanrı duyusu) terimi nedeniyle doğal teolojiyle örtüşen yanları olsa da “olağan epistemik standartları” fazlasıyla zorlayan yönleri de bulunmaktadır. Bunlar, bâtinî veya ezoterik dediğimiz nedensellik (illiyet) bağlarının tamamen yok sayıldığı deneyimlere kadar uzanabilmektedir. Nitekim dinî epistemoloji ve klasik teoloji, bu türden dinî tecrübeleri kusurlu görür. 




Makalenin devamını okumak için Abone Olun