Fenomenolojinin Doğalcılık Eleştirisi

Emre Şan

Emre Şan



Husserl 1927 yılında Britannica Ansiklopedisi için kaleme aldığı yazıda fenomenolojiyi şöyle tanımlar:

“Fenomenoloji terimi iki şeye gönderme yapar: İlkin yüzyıl dönümünde felsefede atılım yaratan yeni türden betimleyici bir yönteme; ikinci olarak bu yöntemden türemiş a priori bir bilime –öyle ki bu bilim, kesin bilimsel felsefe için temel araç (Organon) sağlama ve müteakip uygulamasında tüm bilimlerin yöntemsel bir reformunu mümkün kılma amacındadır”.1

Husserl’a göre transandantal öznelliğin ortaya konması diğer bilimlerin bilgisini anlaşılır hale getirir. Gelgelim, transandantal fenomenoloji rasyonalist temelcilikte olduğu gibi aksiyomatik ve dedüktif yöntemi teorik pusula olarak almaz. Aksine, bilgi ve nesnelliğin imkan koşulları söz konusu olduğunda, fenomenolojinin hedeflediği upuygun ve kesin doğruluk, sürekli yeniden başlayan ve devam eden bir çabayla elde edilmeye çalışılan, ideal olarak düzenlenmiş bir amaçtır. 

Fenomenolojik betimlemenin imkanını ortaya çıkarmak için öznenin radikal bir refleksif tutumla hem doğal tavırla hem de nesnel bilimsel tutumla arasına mesafe koyması gerekir. Dolayısıyla eidetik bir araştırma yapma amacıyla ortaya çıkan fenomenolojinin, bilincin kendi üzerine dönüşünden itibaren yöntemsel bir meşruiyet kurması gerekir. İşte Husserlci bakışa göre naif metafizik tavrı askıya alan epokhe ve onun olanaklı kıldığı transandantal fenomenoloji herhangi bir nesne alanına ait eidetik bir araştırmayı yürütecek bilimsel faaliyete meşruiyet kazandırır. Husserl’e göre epokhe gerçekliği reddetmek, ondan mutlak biçimde şüphe duymak için değil, gerçekliğe yönelik belli bir dogmatik tavrı askıya almak için yapılır. Böylece fenomenolojik anlamda verili olana, dolaysız görüde kendilerini oldukları gibi gösteren nesnelere yönelebiliriz. 

Transandantal fenomenoloji, tüm yönelimsel nesnelerin varlık anlamlarının (Seinsinn) ve ontolojik geçerliliklerinin (Seingeltung) transandantal bilincin kurucu edimlerinden ileri geldiğini ortaya koyar. Fakat bu analiz dünyasız bir öznellikten dünyayı çıkarsama girişimi değil, nesnelerin içinde görünürlük kazanacağı transandantal bir alanı betimlemektir. Eldeki yazıda göstermeye çalışacağımız gibi Husserl’in terminolojisine göre “konstitüsyon” kendi içine kapalı kartezyen özne fikri ile değil öznellik, öznelerarasılık ve dünyadan oluşan üçlü bir veriliş ile ortaya konulur. Husserl bu ön veriliş fikrini son döneminde yaşam–dünyası (Lebenswelt) kavramı ile açıklar.




Makalenin devamını okumak için Abone Olun