Bir karganın şu anda dünyanın yedi harikasından biri olan –mevcut olduğu varsayılırsa– İskenderiye Deniz Feneri’ne konup konmadığını nasıl bilebiliriz? Aklın bu konuda söyleyebileceği bir şey yoktur. Çünkü bir karganın fener üzerine şu anda konduğunu da konmadığını da varsaymakta bir çelişki yoktur. Akıl ise çelişkinin bir tarafını kesinleştirmekte mâhirdir. İskenderiye’de olmadığımıza göre duyularımızın da bu konuda bir faydası olamaz. Çünkü duyular maddenin hazır olması şartıyla iş görür. Bu durumda geriye bir şey kalıyor, karganın deniz feneri üzerine konduğunu gören birinin veya ondan duyan ravilerin çeşitli araçlarla haber vermeleri.
Haberi, en geniş anlamda iletişime konu olan anlamında kullanıyoruz. Günlük gözlemlenebilir olaylar dışında tarihsel olaylar, mitler, havadisler, masallar, efsaneler, destanlar, kişinin kendi adı ve ailesi ile ilgili ifadeler, faydalı ilaçlar, hayatî tehlike barındıran zehirler, insânî tecrübeler, çeşitli sanatlar... Kısaca geçmişte olmuş şimdi olan olayları bildiren söze, hatta bazı özel şartlar altında gelecekte olacak olayları bildiren söze de haber diyoruz.
Haberlerin ağına düşen olayları bir araya getirmek ve tümel bir bilgi inşa etmek mümkün mü? Haberin tikel malumatı verdiği açık. Ancak bilginin tümel olmasına odaklanan Aristoteles geleneği, tikel olayları toplamanın bir bilim oluşturmayacağını düşünüyordu. Çünkü onlara göre tarihin ve gözlemin tikel bilgileri eğlence, ibret ve güzel zaman geçirme aracı olabilir ancak tümelleştirilemezdi. Bu nedenle de onlar haberleri (târîh ç. tevârîh) burhan, cedel, hitabet, şiir ve safsata gibi varlığı anlamanın bir yöntemi olarak saymamışlardı. Buna karşın dinî ilimler geleneğinde özellikle kelam, fıkıh ve hadisin (bunlara dayanarak İbn Haldûn’un tarih için) başardığı şey, haberin doğru ve yanlışlığının kriterlerini belirlemek ve haberleri bir bilim olarak inşa etmektir.
Haber, yanlış ve doğru olabilen ve dışla ilişkili olan sözdür. “Karga fener üzerinde tünemiştir” haberi mecaz değilse veya uyuyan bir insan gibi bilinci yerinde olmayan biri tarafından söylenmiyorsa kargaya fener üzerinde tünemeyi nispet etmek hükmünden ibarettir. Bu nispet, haberin nesnesiyle örtüşmesini yani mutabakatını gündeme getirir. Klasik bilgi teorisinde doğruluk için örtüşme yeterli olup burada kişinin konuyla ilgili inancının ne olduğunun bir önemi yoktur.
Bütün haberlerin doğru olduğu söylenemez. Dolayısıyla hangi haberin doğru bilgi verdiği “doğru haber” teorisinin temel tartışmalarından biridir. Bu noktada şöyle bir ayrım yapabiliriz: